Kıymetli bir hocam sohbetine başlamadan evvel şöyle dedi: “Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun, yâni türkçesi, es-selâmu-aleyküm, rahmetullâhu ve berekâtühû.” Ne kadar güzel bir duâ.
Derler ki; söze selâm ile başlamak, kardeşim benim, elimden, dilimden sana karşı bir zarar gelmeyecek demektir. Bu sebeple önce selâm, sonra kelâm. Zirâ selâm duâsı ile karşı tarafa güvence vermemiz aynı zamanda kendimiz için de Allah’ım, kardeşimi benim elimden, dilimden, şerrimden muhafaza eyle anlamında bir duâ değil midir?
“Onlara merhametli Rabb’in söylediği selâm vardır.” (Yasin, 36/58)
Âlemlere rahmet Efendimiz (s.a.s) buyurdular ki “Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” Selâmı yaymak duâ etmektir, sevmektir ve îmandandır efendim. Bu nevî tefekkürler Acaba Rabb’imizden gelen selâm nasıldır? sorusunu gönlümüze düşürür. Buyurun hep birlikte bakalım.
Yukarıda zikredilen âyet-i kerîmenin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifâdeleri şu şekilde:
سَلَامٌ Selâm var قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَحٖيمٍ Rahîm olan, yani sonunda mü’minleri rahmetiyle murâda erdiren ve ortağı benzeri olmayan bir Rabb’den doğrudan doğruya söylenen bir selâm.
Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v) demiştir ki:
Cennet ehli nimetleri içinde zevke ererlerken kendilerine bir nur parıldar, başlarını kaldırırlar bakarlar ki üzerlerinden Rab, kendilerini cemâlinin şerefi ile şereflendirmiş. ‘Ey Cennet ehli! Selâm üzerinize olsun.’ buyuruyor. İşte ‘Onlara merhametli Rabb’in söylediği selâm vardır.’ sözü budur. Bunun üzerine onlara nazar buyurur, onlar da O’na bakarlar ve baktıkları müddetçe diğer nimetlerden hiçbir şeye iltifat etmezler. Ta perdeleninceye kadar ki, o zaman da üzerlerinde ve yurtlarında nur bâki kalır.
Muhyiddîn İbn Arâbî (k.s) cennet ehli, ‘Selâm’sözü ile çeşitli eksikliklerden berî olur; Selâm ‘merhametli Rab’den’ sâdır olur. Bu lezzetli, iştah çekici nimetlerle onlara merhamet eder buyurur.
İsmâil Hakkı Bursevî (k.s) ise âyet-i kerîmenin tefsirinde şu ifadeleri kullanmıştır:
Dostun selâmını işitmek saadet ve selâmettir.
Ona kavuşmak fazilet ve keramettir.
Keşfü’l-Esrâr’da şöyle der:
Selâmın mânâsı kullarımı yakmaktan ve ayrılıktan selâmette kıldım demektir. Burada rahmete işâret edilmesi şu sebepledir: Allah onlara kendi rahmetiyle kuvvet ve tâkat verir ki vâsıtasız olarak Hakk’ın kelâmını işitsinler ve O’nun cemâlini/dîdârını görsünler ve onlarda dehşet ve şaşkınlık olmasın.
Baklî’nin Hakâik’ında der ki: Allah’ın selâmı dünyada ve âhirette sâdık kullarından ezelden ebede kadar hiç kesilmez. Fakat cennette onların kulaklarından bütün perdeleri kaldırır. O’nun selâmını işitirler ve yüz yüze cemâline nazar ederler.
Gönlü yaralı olan benim selâmetim, senin selâmetine bağlıdır
Senin selâm devletini elde etmiş olsam, ne büyük saadettir
Allah Teâlâ cümlemizi bu selâmı işitenlerden eylesin. Âmin.
Merve Tombuloğlu
Yorumlar