Aşk kelimesi, yaygın bir kabule göre Arapça’da “aşekâ/sarmaştı, sıkıca sarıldı” kelimesinin mastarıdır ve “sarmaşık” anlamına gelmektedir. Bazı kaynaklar bu sarmaşığın “zehirli” olduğunu söylemişler. Bu öyle bir sarmaşıktır ki sarıldığı ağacın suyunu emer ve onu zayıflatır. Eskiler sarmaşığın bu halini, insandaki aşk duygusuna benzettikleri için ona bu ismi vermişler.
Bazı kaynaklarda ise aşk kelimesinin Türkçe’deki “ışık” kelimesi ile ilişkili olduğu yazmaktadır. Bu ilişkilendirmede, “Aşk görmekle ilgili. Işığı gören gözdür; görmeden âşık olunamayacağına göre aşk, ışık kelimesinden türemiştir” demişlerdir. Ermeni dilinde “açk / göz” ve Farsça’da “eşk / göz yaşı” anlamına gelmesi de bu düşünceyi desteklemektedir. Hatta Almanca göz anlamına gelen Auge kelimesinin aşk, ışk kelimesinden geldiğini söyleyen dil bilimciler vardır.
İslamiyetten sonra Türkçe eserlerde aşk duygusu “ışk” kelimesi ile kullanılmış. Ahmed Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’inde ışk sözü birçok yerde geçmektedir. Fuzulî demiştir ki;
“Işk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır”
Aşk derdiyle hoşnudum, ey doktor! Bana ilaç verme; benim helâk olmam, senin derman olsun diye vereceğin zehrindedir.
Aşk duygusunun, ağacı saran ve suyunu emerek onu kurutan sarmaşığa benzetilmesi hayli manidardır. Halbuki sevgi ile eş anlamlı olarak zihinlerde yer etmiştir. Sevgi, Sanskritçedeki “sev / özenmek, hizmet etmek, sevmek, lezzet almak” kelimesinden Türkçe’ye geçmiştir. Kaşgarlı Mahmud “sev/ sevmek, bağlılık” kelimesini Divân-ı Lugâti’t-Türk isimli lügatine eklemiştir. Azericede sevmäk, Özbekçede sevmàk, Türkmencede söymek ve Uygurcada söymäk şeklinde yer etmiştir.
Aşk ve sevgi arasında güçlü bir bağ vardır. Sevgi ve aşkın farklı duygular olduğunu söylemek hem doğru hem yanlış olur. Aşk, tutkulu bir bağlılık, kıskanma ve paylaşamama üzerine kurulu bir istek, arzu duyma hâlidir. Zamanla daha doğrusu sabırla ve emekle bu duygu asıl istenen duygu olan sevgi ve muhabbete döner. Sevgi duygusunda artık tutkulu bağlılık, yerini hayat boyu teslimiyete; kıskanma ve paylaşamama hâli ise yerini emniyetli bir huzura ve paylaştıkça çoğalma mutluluğuna bırakır.
Peki edebî eserlerde kendine yer edinen “aşk” kelimesi şairlerin gönlünde ne anlama geliyordu acaba?
“Derd-i aşkı gayrıdan sorma ne bilsin çekmeyen;
Anı yine aşık-ı nalana söylen söylesin” (Bakî)
Aşk derdini başkalarından sormayın. Aşkı çekmeyen onun ne olduğunu ne bilsin? Siz onu yine inleyen aşığa sorun ki, size hepsini bir bir anlatıversin.
Yorumlar