Kültürel

Balkanlarda Camiler

0

0Yakın zamanda güzel bir grupla Balkanlardaydım. Gitmekte bu kadar geç  kaldığım için kendime esef ederek dolaştım ecdat yadigârı toprakları. Mostar Köprüsünün ihtişamı, Blagay Tekkesinin uhrevî güzelliği, Saraybosna kahvesindeki misafirperverlik kalbimde saklı.

Alaca Cami’de sesi titreyerek, yaşlı gözlerle “Memlekete hoş geldiniz, burası sizin, hoş geldiniz memlekete.” diyen yaşlı beyefendiyi unutmak mümkün değil.

Ohrid’deki Zeynel Abidin Paşa Camisinde üç kişiden ibaret cemaatin sabah namazında bizleri görünce gösterdikleri sevinç, gittiğimiz her yerde karşılaştığımız hüsnükabul  bulunduğumuz coğrafyanın bize atfettiği kıymetin işareti değil mi?

Siyasetin üzerinde bir kıymet ve muhabbet bu. Ecdadın bu topraklarda bıraktığı iz,  ayakta kalan sayılı birkaç İslam eseriyle beraber  bu muhabbetle de görünür bir haldeydi. Bunun üzerine Balkanlar’daki camileri anlatmak vacip oldu.

Bölgede ilk ziyaret ettiğimiz  Alaca Cami ile başlayalım. Kuzey Makedonya’nın Üsküp ve Manastır’dan sonra üçüncü büyük  şehri olan Tetova ya da Türkçe ismiyle Kalkandelen şehrini boydan boya geçen Pena Nehri üzerinde yer alan ve neredeyse bütün Balkanlar’da eşi benzeri olmayan bir cami burası. Boyalı Cami olarak da biliniyor. İlk inşa tarihi 1438 olarak kayıtlı olan cami iki kız kardeşin maddi imkanlarıyla yapılmış. O dönemde genç kızlar  çeyiz parası biriktirirmiş. Hurşide ve Menşure adındaki iki kız kardeşten büyük olan çaresiz bir hastalığa yakalanıp öleceğini anlayınca çeyiz parasını kız kardeşine bırakmış. Fakat küçük kardeş o üzüntüyle evlenmekten vazgeçip elindeki para ile ablasının hayrına bir cami yaptırmaya karar vermiş. Yapılışındaki hayır işleme niyeti ve kız kardeşlerin hikayesi duyulunca, şehir ahalisinden gücü yeten emeğiyle, yetmeyen parasıyla canı gönülden inşaata katkıda bulunmuşlar. Caminin duvarları, tavanı, sütunları tek bir boşluk kalmayacak şekilde karanfil, lâle, sümbül, gül, zerrin gibi çiçeklerle, rengarenk motiflerle, işlemelerle kaplı. Bir renk cümbüşü halinde, sanki bir gelin odası gibi süslü, canlı ve sanatkârane bir işçilikle boyanmış. Boyaların kalıcı olması için otuz bin yumurta kullanılmış. Caminin adı duvarlarındaki bu renkli bezemelerden kaynaklanıyor. Mimarı o dönemin hatırı sayılır mimarlarından İshak Bey. Mihrabın sağ tarafında bir Kâbe çizimi yer alıyor. O devirde hacca giden nadir kişilerden isimsiz bir ressam camiye katkıda bulunmak adına hatırında kalan Kâbe’yi resmetmiş. Camii on yedinci yüzyıl sonlarında Kalkandelen’de meydana gelen büyük yangında zarar görmüş. 1833 yılında Abdurrahman Paşa onartıp genişlettirmiş. Resmî adı Paşa Cami olarak geçen Alaca Cami dışardan kalem işleriyle bezeli  duvarları ve kiremit çatısıyla süslü bir Osmanlı konağı görünümünde. Avludaki sekizgen türbede caminin bânileri medfun. Güller, çiçekler, çimenlerle süslü şadırvanlı avlusu ziyaretçileri nefeslenmeye, Hurşide ve Menşure hanımlara Fatiha göndermeye davet ediyor.

Kalkandelen’den ayrılıp Kuzey Makedonya’nın, belki de Balkanlar’ın en güzel şehirlerinden biri olan Ohrid’e geliyoruz. Ohri Gölü’nün kristal berraklığındaki sularında tekneyle dolaştıktan ve Osmanlı tarzı evlerle dolu dar sokaklarda gezindikten sonra merkezdeki Çınarlı Meydan’ın az ötesinde Zeynel Âbidin Paşa Camisine girebiliriz. Aliağazâde Zeynel Âbidin Paşa tarafından on yedinci yüzyılda inşa ettirilen külliye içerisinde bugün sadece cami, tekke, türbe şadırvan bulunuyor. Külliyeye ait medrese ve imaret günümüzde mevcut değil. Külliye içerisinde yer alan ve halen  faaliyetini sürdüren tekke aslında bir Halvetî Dergâhı. Kurulduğu dönemde Âsitâne-i Hayâtiyye ismiyle zikredilmekteymiş. Buharalı Pîr Mehmed Hayâtî, Edirne’de Şeyh Hasan Sezâî’nin yanında bir müddet kaldıktan sonra Serez’de Şeyh Hüseyin Şîrâzî’den hilâfet icâzeti almış ve Ohrid’de dergâhını kurmuş bir zat. Bölgede Halvetiliğin yayılmasına vesile olan Pir Mehmet Hayati Hazretleri caminin avlusundaki  türbeye defnedilmiş. Zeynel Âbidin Paşa Camii, bir elin parmaklarını geçmeyen cemaatin beş vakit kendi anahtarlarıyla kapısını açıp girdikleri, namazlarını eda ettikten sonra tekrar kilitleyip ayrıldıkları mahzun ve kimsesiz bir cami olarak bize çok dokundu. Şartlarımızı zorlayıp sabah namazına geldiğimizde o yaşlı başlı beyefendilerin sevinçlerini ve ikramlarını ne kadar anlatsam az kalır.  

Balkanlardaki son ziyaret ettiğimiz şehir olan Belgrad’da  ecdadın hüküm sürdüğü vakitlerde iki yüzden fazla cami varmış. Ancak  bugün ibadete açık halde sadece Bayraklı Cami kalmış. Kanuni Sultan Süleyman Belgrad’ı fethettikten sonra kaleye yakın bir yerde inşa ettirilmiş. Yapım tarihi 1575 olarak tahmin edilse de kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor. Ezan vakitlerinin uzaklardan anlaşılması için minaresine bayrak asılmasından dolayı Bayraklı Camii olarak adlandırılmış. Belgrad’ın merkezinde bir sokak içinde küçük avlusunda İslami merkez ve Kur’an Kursu ile Sırbistan’ın başkentinde tek başına ayakta durmaya ve şehrin inananlarına kapılarını açmaya devam ediyor.

Balkanlar’da dikkatimi çeken ve zikretmeden geçemeyeceğim bir diğer husus da ziyaret ettiğimiz Osmanlı eserlerinin tamamına yakınının Tika tarafından restore edilmiş olması. Bu coğrafya ile sonsuza kadar sürmesini dilediğimiz gönül bağımızı canlı tutmak adına Tika’nın emeklerini minnet ve teşekkürle karşıladık. 

Ecdadın bıraktığı izlerin peşinde duygu dolu bir gezinin sonunda kalbimizde ince bir sızı ve dilimizde Fatiha’yla Balkanlar’a veda ettik. 

Hayriye
Üniversite için geldiği İstanbul’da yaşaya kalan bir Sivaslı. Bir çift kirazın anneannesi. Hikaye anlatmayı, yazmayı, okumayı, gezmeyi sever.

    Hayatımızdaki Bulaşıklar

    Önceki içerik

    Kalple İyiliği Bulmak

    Sonraki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir