Bir çocuğun gözünden yazılan en güzel yetişkin kitaplarından birisidir Harper Lee’nin Bülbülü Öldürmek isimli eseri.
1926’da avukat bir babanın kızı olarak Alabama’da doğan Harper Lee, hayatını yazarak geçirmek istediği için New York’taki küçük dairesinden dışarıya neredeyse hiç çıkmayarak bir roman yazmıştır. Çocukluğunda gözlemlediği olayları iyisiyle, kötüsüyle, yalın ve gerçekçi bir şekilde resmetmek istemiştir. Henüz 5 yaşındayken duyduğu, Alabama’da gerçekleşen bir davada 9 siyahi gencin bir kadının ırzına geçmekle suçlanması ve ölümle cezalandırılması da onda derin izler bırakmış ve belki de bu kitabın yazılmasına sebep olmuştur.
Roman iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm daha çok altı yaşındaki anlatıcı Scout’un ağabeyi Jem ve arkadaşı Dill ile geçirdikleri çocukluk anılarını, yaramazlıklarını, oyunlarını, komşularla olan ilişkilerini ve okul hayatlarını kapsar. Scout ve ağabeyi Jem, siyahi yardımcıları Cal ve avukat babaları Atticus’la birlikte yaşamaktadır. Çocuklar haklarını savunacak, haksızlıklara karşı gelecek şekilde güzel bir terbiye ile yetiştirilmektedir, o döneme göre oldukça özgüvenli çocuklar olmuşlardır. Sürekli maceralara atılan, merak eden, araştıran, hayatı sorgulayan, mücadele eden bir yapıları vardır. Yaşlarına göre fazla sorumluluk almakta, olayları sürekli takip etmektedirler. Bu sayede Atticus’un savunduğu Tom Robbinson’nun davasından haberdar olmuşlardır. İkinci bölüm de bu şekilde başlar. Siyahi Tom Robbinson Maycomb’da yaşayan ve alkolik bir adam olan Evell’in kızına tecavüz etmekle suçlanmaktadır. Atticus onun suçsuz olduğuna yürekten inanır. Ancak Maycomb’da yaşayan insanlar kendisine tepki göstermektedir. Beyaz bir genç kız, siyahi bir adamın kendisine saldırdığını söylüyorsa mutlaka doğrudur. Kimse Atticus’un siyah adama inanmasına bir anlam veremez.
Derken o meşhur duruşma gerçekleşir. Çocuklar kaçak olarak duruşma salonuna giderek bütün duruşmayı izlerler. Atticus kızın sağ tarafından darbe aldığını, Bay Evell’ın solak olduğunu, Tom’un ise sol kolunun felç olduğunu söyler. Bu şekilde Tom’un genç kıza zarar vermediğini, evlerine aileye yardım etmek için gittiğini fakat kızın babası tarafından şiddet gördüğünü kanıtlar. Ancak jüri buna inanmaz. Maycomb ahalisi de bu siyahinin cezalandırılmasını istemektedir, sadece siyah olduğu için Tom’un sonu acı bir şekilde biter. Roman, beyazperdeye de uyarlanmış ve Oscar ödülüne layık görülmüştür. Eğer izlediyseniz, Avukat Atticus’u canlandıran oyuncu Gregory Pack’e ödül getiren oldukça başarılı aktarımlara sahip bu filmin mahkeme sahnesi kitap okurken yeniden gözümüzde canlanır.
Kitaptaki olaylar ırkçılığın yoğun yaşandığı yıllarda geçmektedir. Siyahlar giremez tabelaları parklara, kütüphanelere, restoranlara asılırken duruşma salonunda bile diğer siyahlar duruşmayı üst kattaki balkondan izlerler. Öyle ki din bile ikiye ayrılmıştır. Siyahların kiliseleri ve papazları ayrıdır. Scout ve Jem, evlerinde çalışan Cal ile birlikte bir pazar ayinine siyahların kilisesine gittiklerinde beyazlarla aynı ilahilerin okunup, aynı duaların yapıldığını görüp böyle bir ayrılığın olmasına bir anlam veremezler.
Irkçılığı bu denli cesurca ortaya koyan beyaz bir yazar olması Harper Lee için oldukça zor olmalı ki kitabını yazdıktan sonra tıpkı Sallinger gibi hayalet bir yazar olmuş, her yıl bir milyon satan kitabı hakkında neredeyse hiç röportaj vermemiştir. Soğukkanlılıkla, Gümüş Damacana, Ateşteki Güve gibi kitapların yazarı Truman Capote ile olan dostluklarının simgesi Dill karakteri nedeniyle Capote kitabın bazı bölümlerini kendisinin yazdığını iddia etmiş olsa da Harper Lee bu iddialara cevap bile vermemiştir.
Kitapta ırkçılığın, iyi beyazlar ve kötü beyazlar vardır fakat bütün siyahlar iyidir şeklinde işlenmiş olmasını eleştirebiliriz. İnsanları ırklarına göre değil ahlaki yapılarına göre değerlendirmek en iyisi olabilir. Irkçı davranışa maruz kalan grubu çokça övmek ve yüceltmek onların içlerindeki kötülükleri besleyebilir. Ancak o dönemlerde neredeyse her ağaçta bir zenci asılması konunun ne kadar derin olduğunu da gösteriyor.
Kitaba ismini veren bülbülü öldürmek hadisesine de değinmeden geçmeyelim. Hikayenin başlarında Atticus’un çocuklara “istediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen, ama bülbülü öldürmek günahtır,” demesiyle başlayan, bülbül metaforu üzerine kurulu hikayede, tüm iyi insanlar bülbülle özdeşleştirilmiştir. Aynı zamanda kitaptaki Öcü Ridley karakterinin, dışlanmış, itilmiş bir çocuk olduğunu ama kitabın sonundaki olaylarda büyük bir kahramanlık yapması üzerine bülbüle benzetildiğini de görürüz.
Bülbülün doğu medeniyetinde de önemli bir simge oluşu kitabın hoşumuza giden diğer tarafıdır. Bülbül ve gül klasik edebiyatta sıkça yer bulan iki metafor, mazmundur. Bülbül güle aşıktır. Bu aşkın maşuku olan gül Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (s.a.s.) temsil eder, bülbül de ona aşık ümmetidir. Tasavvufi öğretilerde ise bülbül ten kafesinde hapsolmuş ruhu temsil eder. Bülbül hassas bir kalptir, tıpkı Öcü Ridley’in çocukları kötü adamdan korumaya çalışması gib tek yapmak istediği şey iyiliktir, bu yüzden bülbülü öldürmek günahtır.
Yorumlar