Depremi kalben ve bedenen yaşamış herkese ithafen
Biz bitkilerden bahsederken gündelik olayların yazının içerisinde ilerlemesi olağan bir durumdu. Tabiat hayatı etkileyen ve ondan etkilenen bir unsur olduğundan güncelimizle iç içe girer, akıp giderdi. Derin yaralarımızın açıldığı bugünlerde de bir bitkiyi konu edinmek isterken yaşadığımız zelzele gün gibi yazının ortasına konuverdi işte.
Ben Kahramanmaraş topraklarında doğan büyüyen ve yakın zamana kadar o kentte ikamet eden bir kardeşinizdim. Birçok tanıdığımın vefat haberini art arda aldım. Her biri hançer gibi saplandı. Elimi atıp aradığım numaraların artık muhatabının olmayışını idrak etmek çok zor oldu. Gidenlerin baş sağlığını kabullenip hayata devam edenlerle yaşama devam etmekse süreklilik arz eden bir ızdırap ve ona eşlik eden bir ümit girdabı haline geldi. Elimizin, dilimizin, dizlerimizin pek de müdahil olamadığı bir hâlden yeni bir yaşam haritası açıldı. Bu yaşam haritasındaki yollara başlamak için sırtımızı doğrultmak zor oldu. Ve şimdi bu yollarda yürümek ise tarifsiz. Etrafımızdan dua niyaz ederken biz de onlar için duadaydık, Rabbim sen kimseye böyle bir acı yaşatma!
Aylardan şubat ya, don atmış her yere, bir soğuk ki iliklerinize işliyor. Derken bademler çiçek açmaya başladı. Bunca yıldır çiçeklenen ağaçların her anını zevkle ve hevesle yaşayan ben, bademler şimdi de çiçek açacak mı ki diye sordum. Açtılar. Birkaç hafta geçti, soba için odun toplamaya çıktığımda kuru çalıların arasında sapsarı çiğdemleri gördüm. Nasıl olur, dedim. Daha aylardan şubat. Kar kalkmamış. Toprak buz tutmuş. Yaralar sarılamamış. Marketler bomboş, sularımız bile yok. Şimdi de çiğdemler mi çiçeklendi yani.
Şehrin içinde çadırlar, çadırlarda çocuklar, sokaklarda boşaltılan evlerden getirilmiş eşyalar, soğukta üşüyen ihtiyarlar, çiçeklenen badem ağaçları ve bir de çiğdemler…
Hayat ıskalanmıyordu. Hüznün arasına sızan bir uyarı vardı. Allah var, Allah yar. Çiğdemler küçücük, cılız. Ama bana anlattığı dünyaları kuşattı. Yunus Emre hazretlerinin menkıbelerindeki, aşina olduğumuz Sordum Sarı Çiçeğe dizelerindeki sarı çiçeği bilirsiniz.
Derviş sarı çiçeğe sorular sorar, çiçek de cevaplar. Buradaki sarı çiçeğin hayatın, dinin ve kâinâtın sırlarına vâkıf bir ârif olduğu; Yunus Emre hazretlerinin ise bir talebeyi misal ettiği söylenir. Belki de bu şubatın sarı çiçekleri, bizim çiğdemlerdi kim bilir. Mezarlıkların yanından başını uzattı bana çiğdemler. Şehit olmuş bedenlerin üzerine toprak atmanın ve toprağın altından enkaz kaldırmanın kırgınlığı, hüznü taze iken, hangi musibete denk gelsen dünyadaki her bir zerrenin mutlak yaratıcısının varlığına yönelme çağrısı vardı onlarda.
Sonra bir kez daha çıktım çiğdemlerin yanına. Bu sefer mesleki bir bakış attım onlara. Kolşisin diye önemli bir alkaloit vardır Colchicum autumnale L. türünün tohumlarından elde edilen. Yıllarca gut hastalarına ve Akdeniz anemisi hastalarına şifa vesilesi olan. Yıllar sonra sentetiği üretilen ve halen bu hastalıklarda kullanılan nadir etken maddedir. İşte bizim sarı çiçek onun ta kendisi. Komik geldi bu hâl. İnsan kim bilir kaç katmanlı, bir gördüğüne bir daha baktığında ne farklı kimlikleri zuhur ediyor.
Şehitlerimizin özellikle çiğdemlerin bolca yetiştiği dağlık yerlere defnedilmiş olması çiğdemlerin hatırnaz birer dost olduğunu içime işletti. Çiğdem hakkında anlatılacak daha çok şey var. Onlardan biri de varsın bu yazı olsun, ömrümüz yettikçe diğer hikayelerine de varırız.
Şimdi bu bilge çiçeğe hazret sorsun, çiçek cevaplasın, biz de hakikat taliplisi olalım;
Sordum sarı çiçeğe benzin neden sarıdır
Çiçek eydür ey derviş âhım dağlar eritir
Yine sordum çiçeğe sizde ölüm var mıdır
Çiçek eydür ey derviş ölümsüz yer var mıdır
Yine sordum çiçeğe kışın kanda olursuz
Çiçek eydür ey derviş kışın türâb oluruz
Yine sordum çiçeğe yazın kanda olursuz
Çiçek eydür ey derviş yazın hâcem diriltir
Yine sordum çiçeğe Tamu’ya girer misiz
Çiçek eydür ey derviş Uçmak Âdem şehridir
Yine sordum çiçeğe gül sizin neniz olur
Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed teridir
Yine sordum çiçeğe Âdem’i bilir misiz
Çiçek eydür ey derviş Âdem binde biridir
Yine sordum çiçeğe kırkları bilir misiz
Çiçek eydür ey derviş kırklar Allâh yâridir
Yine sordum çiçeğe rengi kandan alırsız
Çiçek eydür ey derviş ay ile gün nûrudur
Yine sordum çiçeğe boynun neden eğridir
Çiçek eydür ey derviş kalbim Hakk’a doğrudur
Yine sordum çiçeğe atan anan var mıdır
Çiçek eydür ey derviş bu ne aceb sorudur
Yine sordum çiçeğe sen Ka‘be’yi gördün mü
Çiçek eydür ey derviş Ka‘be Allah evidir
Yine sordum çiçeğe bahçene girsem n’ola
Çiçek eydür ey derviş kokla beni geri dur
Yine sordum çiçeğe sen Sırat’ı gördün mü
Çiçek eydür ey derviş cümlenin ol yoludur
Yine sordum çiçeğe gözün niçin yaşlıdır
Çiçek eydür ey derviş bağırcığım başlıdır
Yine sordum çiçeğe Yûnus’u bilir misin
Çiçek eydür ey derviş Yûnus kırklar yâridir
Elleriniz dert görmesin. Yüreğiniz gam, keder nedir, bir daha bilmesin🤲
Bilmukabele, cümlemizin de inşallah, varolun 🤲
😍😍