Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini.
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını.
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Böyle diyordu Cahit Sıtkı bir şiirinde sevgiliye duyduğu muhabbetin en üst noktasını onu ekmek, su gibi nimetten oluşuyla haykırırken. Ne hoş ifade değil mi?
İnsana ağır gelen şeylerden biri de toplumsal ahlak kurallarına ilişkin doğruları ortaya koyan bakış açılarını aidiyetine göre seçtiğini ifade edemeyişidir. Doğru ve yanlış diye ayırt ettiğimiz düşünceleri makul bir çerçevede değil heves ve taraftarlık duygusuyla belirleriz çoğu zaman. Bu sebeple toplumca yanlış bulunan fiiller takipçisi olduğumuz bakış açısıyla bütünleştiğinde istemsiz bir esnekliğe sahip görünürler. Yapılamaz, kabul edilemez gibi kırmızı çizgiler silinir, belirsizleşirler. Bunu bazen bile isteye, muhataplarımızı “sevdiğimiz” için yaparız bazen de “grup davranışı” bizi bu noktaya taşımış olur. Şu var ki sahip olunan düşüncelere karşı tutumumuzda o fikrin niçini sorgulamadığında hayli hadsiz bir noktada bulunuyor olabiliyoruz. Aman dikkat diyelim.
Hepimizin bildiği, sevdiği malum marka yayınladığı bir tanıtım reklamında nimete olan bakış açısını ortaya koydu, biz “ne var bunda, bu sanat!” dedik. Gıkımız çıkamıyor. Sadece buna kızmamız yersiz tabi. Ayak şeklinde ya da klozet şeklinde şekerler hala raflarda bizim çocuklarımızı sevindirmek için alıcılarını bekliyorlar. Bu tip üretimler de aynı amaca hizmet eder türden. Yiyecek, içecek, tekstil, teknoloji şuursuz bir sınırlılık/sınırsızlık tartışması içerisinde bireylerin insanî düzlemlerini kaybetmeleri için birbirleriyle yarışıyor. Küçücük çocukların reklam panoları şeklinde gezmelerinden yetişkin bireylerin her kuralı çiğneyen ve insaniyeti hor gören bakış açılarına kadar yerleşiklik kazanmış bir durum bu.
Arkadaşlar, duralım artık ve soluklanalım. Hakikatleri, doğruları popülarizmin çarpıcı rüzgarına kurban edemeyiz.
İnsanlığın getirmiş olduğu ahlakî davranış birikiminin dile getiriliş şekli toplumdan topluma farklılaşabilir fakat bu doğru olan davranışın hakikatindeki özü değiştirmez. İnsan için yemek yemek, su içmek gibi ihtiyaçlar hayatiyet arz eder. Bunu hepimiz biliyoruz. Hayatiyetin aracıları olmaları vasfıyla bu nimetler insan için azizdir. Bunu a ya da b kişisi söylediği için kabul ya da redde konu olmamalılar.
İnsan azizdir.
Ekmek azizdir.
Su azizdir.
Aslı korumak, fer’in var olabilmesi ve devamlılığı için gereklidir. Seçimlerimizde günlük heveslerimizi asıllarına tercihle yönlendirmeye devam ettikçe yarın bu hevesleri hayata geçirecek bir yaşamsal döngü kalmayacak. Aslın olmadığı yerde ondan var olacak bir ferde bulunmayacak.
Yorumlar