Hattat Mustafa Şerif Efendi’nin Bursa Ulu Camii’ndeki bir levhasına1 bakıyoruz. Okurken yüzümüzde tebessüm uyandıran bu tekerlemeli ibareyle sizleri baş başa bırakıyoruz.
“Netehaccecü bitehaccüci tehaccece bihuccâci tehaccacet bitahcîci haccecet haccecâbî: Biz haccedenlerle haccederiz, sen de bizim haccettiğimiz gibi haccedenlerle haccet.”
Yukarıdaki yazıya bakınca hac kervanını anımsattı bize. Harflerdeki intizam ve istifin seyrinin aynı oluşu kafilede peş peşe sıralanmış develeri resmediyor adeta. Küp dediğimiz en alttaki -yazımı zor fakat seyri tatlı olan- harflerin üzerine istiflenerek oluşan kelimelerin söze dönüşümünü görmekteyiz. Bu bize kervandaki develerin yüklerini anımsatıyor adeta. Kimi devenin üzerine binmiş insan, kimi de yol azıkları gibi görünüyor.
Eskiden hacca deve üzerinde kervanlarla gidilirmiş. Aylarca süren bu yolculuk sabır ve şevkle devam edermiş. Yolun her türlü meşakkatine, zorluğuna rağmen kafileler ağır ama vakur adımlarla ilerlermiş. Yan kesiciler, yabani hayvanlar, sıcak, açlık, yorgunluk yolun zahirdeki tehlikeleri ve caydırmaya yönelik tuzakları olsa da kervanlar koyuldukları hedefe doğru adımlarını pür dikkat artırırmış.
Dünya da böyle değil midir? Hayat kime güllük gülistanlık olmuş? Eğer burada rahatlık olsa idi, Rabbimiz’in en sevdiğine, habibine (s.a.s.) safa olurdu.
Niyetini halis tutup yola odaklanınca hedefe vasıl olmak da kolaylaşıyor. Yoldaki tehlikelere, yan kesicilere, yabani hayvanata karşı daha bir uyanıklık hasıl oluyor. Çile, niçin ve kimin için çekildiğini bilince değer katıyor insana. Yol akıyor, hedef taptaze ve diri olarak taliplisini bekliyor.
Yukarıdaki istifin anımsattıklarından yola çıkarak yine tekerlemeyi hatırlatan bir yazıya bir bakalım:
Mustafa Kütâhi’ye ait sülüs nesih kıt’ayı görüyoruz. İlk satırındaki sülüs, Arapça bir ibaredir, mealen şöyledir:
“Hacılarla onların haccettiği gibi haccettik, öyleyse siz de onların haccettiği gibi haccedin.”
Gelelim istifin hac kervanıyla birlikte bize hatırlattığı diğer hususa. Bu da, is mürekkebinin olgunlaşması, pişmesinin hikayesidir. Kadim zamanlarda mürekkebin yapımı oldukça meşakkatliydi. Ana maddesi is olan bu mürekkep biraz zahmetli olup sabır istiyordu. İs veyahut kurum olan bu ana madde ziyadesiyle dövülerek ve ezilerek kıvama gelmeye başlıyordu. Hatta denilir ki, iyi bir is mürekkebi karışımının oluşumu için 70-100.000 tokmakla dövülmeliymiş. Fakat eskiler buna bir çare bulmuşlar. Vakit ve emekten tasarruf sağlayarak onu sefere çıkarmışlar. Mürekkepler kaplarıyla kervan develerine asılmak suretiyle yolculuk boyunca çalkalana çalkalana uzun uzun yolları aşıyormuş; bu süre zarfında da is mürekkebi kimi zaman eziliyor, dövülüyor böylece kıvama geliyormuş.
Bir levha ki insanı nerelere götürdü: Hem hac kervanıyla sefere çıktık, yola revan olduk hem de is mürekkebinin olgunlaşması, kıvama gelmesinin yolculuğunu öğrenmiş olduk.
Aşağıdaki levhaya da bakacak olursak Hac suresinin 27. ayet-i kerimesinin “min külli feccin amîk” olan son bölümünü görmekteyiz. Bursa Ulu Camii’nin hatlarından olan bu ta’lik istif hacca davet ediyor. Ayetin tümü şöyledir:
“İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.”
Yazının muntazamlığı da dikkatlere şayandır. İstifte dört harf aynı yerde cem olmuş. “min külli feccin amîk”
Hz. Niyazi Mısri’nin nutkuyla gidenleri uğurluyoruz:
Çıkıp hüccâc ile gitmek ne güzeldir ne güzeldir
Yolunda cânı terketmek ne güzeldir ne güzeldir
O yolların riyâzâtı eritir hep hatî’âtı
Visâlin haccı lezzâtı ne güzeldir ne güzeldir
1.Fotoğraf: Süleyman Berk.
🌹