Bulunduğumuz coğrafyada önceki kuşaklardan günümüze kalmış olan, coğrafyanın tarihine tanıklık etmiş, korunarak gelecek nesillerin ilgi ve hafıza ortaklığına taşınmış, bölgenin insanı tarafından üretilerek insanlığın hizmetine ya da faydasına sunulan ve temsil özelliği bulunan kıymetler kültürel miras adı altında değerlendirilir. Kültürel mirasa, anıt, kitabe, heykel gibi somut kültür; dil, folklor gibi soyut kültür ve biyolojik çeşitlilik ve doğal yeryüzü zenginlikleri gibi doğal miras dahildir.
Kültürel miras bize ortak değerlere sahip bir toplumun hafızasını aktarırken geleneklerin ve kültürel çeşitliliğin korunmasına, aidiyet duygusunun güçlenmesine hizmet eder.1
Kültürel mirasın bir vechesi olan tarihi mekanları ve yapıları koruyarak yaşatmak ve kullanmak ülkeler için gelişmişlik göstergesidir. Graemen Shanklandin bu konuda “Geçmişi olmayan bir ülke, verimsiz bir toprak gibidir; ve eski binaları olmayan bir şehir, anıları olmayan bir insana benzer.” der. (Çatalpınar, Şubat 1993: 110). Doğrusu bu ifadenin haklılık payı yadsınamaz. Geçmişle günümüz arasındaki irtibat noktaları olan bu yapıların korunması, sadece kent planı ve mimarisini korumayla sınırlı kalmamakta, geçmiş toplumların varlıklarını, izlerini ve değerlerini geleceğe taşıyarak maddi ve manevi öğeleri yaşatılmaktadır.
Zamanla korunabilen ve yaşatılan, kimlik kazanmış yapıların kullanımıyla geçmişle bağlantı kurulur. Kullanılmakta olan tarihi yapılar günümüz için farklı katma değerler sağlarken geçmişte edinilmiş deneyimleri aktarır. Bu olgular dikkate alınarak tarihi mirasın kullanım planlanmasında faydalanılan yöntemler koruma ve gelişme arasında denge oluşturabilmelidir. 2
Koruma konusunda başarıya ulaşmış ülkelerin uygulamalarına bakıldığında hem eski eserleri korudukları hem de bu alanların mülk sahiplerine yardımcı oldukları görülmüş. Bu anlamda var olan tarihi kent dokularını yok etmek, sadece ekonomik açıdan zarara neden olmakla kalmaz, manevi değerlerin aktarılmasını engellediğinden ahlaki zarara da neden olur. Yüzlerce yıl kullanılmış, günümüzde kullanılmaya devam eden camiler korunan tarihi eserlerin iyi örneklerindendir.
Malumunuz olduğu üzere yaz sezonu ülkemizde turizmin yükselen bir trend yakaladığı ayları oluşturuyor. Yerli ve yabancı turistlerden bazıları sahil şeritlerindeki deniz tatilini tercih ederken kimisi de kültür gezileri ile şehirlerin doğal ve tarihi dokusunu keşfe çıkıyor. Bu sezon bizleri ülkemizin sahip olduğu kültürel miras ile baş başa bırakıyor, evet. Madalyonun bir yüzü böyle. Fakat diğer yüzünde yol boyu oluşan atıklar, tarihi yerlere kazınmış isim ve kalpler, yerli yersiz bırakılmış çöpler kalıyor. Bu durum bir hafıza zehirlenmesidir. Sahip olduğumuz mirası geleceğe taşımak, gelişmek, büyümek ve geçmişimizi korumak istiyorsak çevre konusunda da bilinçlenmeliyiz.
Önce kendimizden!
1 https://www.cekulvakfi.org.tr/proje/cekulun-kulturel-miras-anlayisi
2 Turizm Araştırmaları Dergisi Yıl 11 e Türkçe e Eylül – Aralık 2000
Yorumlar