Kültürel

Selahaddin Eyyubi

6

“Karnında Allah’ın kılıçlarından bir kılıç taşıyorsun!”

Duyduğu sesin etkisindeydi, bir rüyanın içinde olduğunu fark etti. Hayırlar olsun inşallah. Bir Fatih dünyaya getireceğinden habersiz dokuz ay on gün geçti. Bir anne için ne büyük müjde.

Tikrit’ten ayrılacakları gece 532 (1137/1138) yılında gürbüz mü gürbüz, ışıl ışıl gözlü bir bebek, dünyaya güneş gibi doğdu. Annesinin parmağını sımsıkı tutmuş, sanki “ben geldim, oyun bozmalara” der gibi…

Küçük Selahaddin, günden güne büyüyüp serpiliyordu. Yedi yaşından itibaren medrese eğitimi almaya başlamış ve Kur’an-ı Kerim’i hıfz etmişti. Her cihetten yetişiyor, yetiştiriliyordu. Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçeyi ana dili gibi konuşuyordu. Askerî eğitimini ve savaş taktiklerini amcası Nureddin Zengi’nin sarayında pekiştirmeye başlamıştı. İlim sahasında öğrendiklerini askerî saha ile birleştirip adını tarihe altın harflerle yazdıracak bir komutan olma yolundaydı.

Tarih bilinci olmayan, merasimleri bulunmayan milletler yok olmaya mahkumdur.

Bu birikim onun, “Salahü’d-Dünya ve’d Din” lakabıyla anılmasına vesile oldu. Ömrünün tamamı cihat sevdasıyla geçen Sultan Selahaddin, Allah’ın emir ve yasaklarını gözeten, Kur’an ve sünnet aşığı, tevekkül ehli dindar ve adil bir devlet adamı olmuştur.

Cihat ruhu uğruna tüm malını, evlatlarını, ailesini geride bırakmış, İslam sancağını en uzak diyarlarda dalgalandırma şerefine nail olmuş ulu bir şahsiyettir.

At sırtında geçen bir ömür.

Anam babam senin yoluna feda olsun Ya Resûlallah!

Şanlı Sultan’ın üç ülküsü vardı. İslam âlemini tek bir sancak altında toplamak,
Kudüs’ün ve İstanbul’un fethi.

“Dostları ile uğraşan düşmanları ile uğraşamaz.”

581/1185 yılında hastalandı. Hastalığını kimseye belli etmemek için Harran’a bir çadır kurdurarak orada istirahate çekildi. Hastalık ilerledikçe takatten kesildi. Bu durum hakkında yalan yanlış dedikodular ayyuka çıka dursun, eğer bu hastalıktan kurtulursa bir daha, Müslümanlarla savaşmayacağına, en büyük emelinin Kudüs’ün fethi olacağının üstüne yemin etti.

Mübarek Mescid-i Aksa haçlıların elinde inilerken, evlerde, saraylarda yaşamak bana yakışmaz.” düsturu ile fetihe dek çadırda yaşadı.

İbnu’l-İmâd şöyle anlatır: “Elemi arttıkça, Allah’ın lütfuna karşı emeli de arttı. Vücudu hastalıktan zayıfladıkça tevekkülü güçlendi. Dokuzuncu gününde bilincini yitirmişti.
Sultan bu ağır ve elemli hastalıktan uzunca bir zaman içinde kurtuldu. Hasta yatağında sayıkladığı Kudüs’e kavuşma zamanı gelmişti artık. Bu uğurda çok az yiyor, çok az gülüyor nerede ise hiç uyumuyordu.

Ey Kudüs!

Peygamberler şehri Kudüs 88 yıldır ezan sesine hasret. Kudüs’ün fethinden  muradı, bu hasreti dindirip Kudüs’ü tekbirlerle neşelendirmekti. Bu hasretlik ümmet-i Muhammed’in böğrüne saplanmış paslı bir hançer gibi. Acısı neredeyse bir asır sızlamakta. Bu coğrafyada Türk, Kürt, Arap aynı ortak kaderi yaşar. Ya birlik olur yardımlaşır ya da yok olmaya mahkumdur. Anadolu topraklarında ayakta durmak ya esaretle olur ya da bedel ödeyerek. Bir candan geçtik de, bir sancaktan geçmedik. Hz. Ömer’in adalet sancağı Sultan Selahaddin’in semalarında dalgalanıyordu. Bu bağlılık ona, Kudüs muştusunu getirecekti. Kudüs’e susadık hem de çok!

12.000 kişilik ordu, şehadet kanatlarını takmaya gözü kapalı talipti. Kudüs, kuşatma altında. Kutlu komutan en ön safta, atının üstünde heybeti ile mancınıklara şehri bombalama emrini verdi. Surları, tekbir nidaları ve toplar dövüyor. Saflar arasında dolaşırken yüksek sesle hadisler, ayetler okuyarak askerin maneviyatını yüksek tutmaya çalışıyordu. Koçbaşları hazır bir şekilde vur emrini bekliyordu. Şiddete dayanmayan surlarda kuşatmanın üçüncü gününde büyük bir gedik açıldı. Surların açılan yerlerinde kılıçlar konuşuyordu. Kutlu gün bugün. Cihat bizim! Zafer Allah’ındır!  Haydi Aslanlarım! ALLAH! nidaları, okçular, hafif süvariler hepsi top yekûn canla başla savaşıyordu. Şövalyeler başlarını çıkaramayacak durumdaydılar. Haçlı ordusunun kaçacak yeri kalmamıştı.

Tarih hicri 27 Recep (2 Ekim 1187) Cuma günü Miraç gecesinde, semaî bir mucize oldu. Frenk ordusu saldırılara karşı koyamıyordu ve dayanamayıp Kudüs’ü teslim etti. Kudüs, Selahaddin Eyyubi’nin avuçlarına düştü. Ve alnı şükür için secdeleri öptü. O, Kutlu Sultan rahmet yağmurları ile yıkanıyor, kutlu ordu ise ceylanlar gibi sevinçten titriyordu. Vuslat bu vuslat. Allah u Ekber Allah u Ekber! nidalar, sevinçler, semaya yükseliyordu.

Fetihten sonra Antakya krallığına sığınan Hristiyanlar, burada kabul görmedikleri için geri dönüp tekrar Selahaddin Eyyubi’ye sığındılar. Adaleti ve merhameti O’nu “Şark’ın en sevgili sultanı”, yapmıştı.

İlk Cuma Namazı

Kudüs’ün fethedilmesi Nureddin Zengî’nin hayali ve hedefiydi. Bu aşkla fetih gerçekleşmeden 20 yıl önce, yani 1168’de Mescid-i Aksa’ya konulmak için, usta marangozlara ince ince, nakış nakış mükemmel bir ceviz ve sedir ağaçlarından sedef kakmalı, ahşap işlemeli bir minber yaptırdı. Minber 16.000 parçadan kündekârî tekniğiyle bir araya getirildi. Üzerinde Kur’an âyetlerinin ve tarihî kitabelerin yer aldığı minber göz kamaştırıyordu. 20 yıl Halep’te bekleyen minber Selâhaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethinin ardından 1187 yılında Halep’ten getirilerek Mescid-i Aksa’ya, orta mihrabın sağ tarafına yerleştirildi.

Hz. Ömer’in yoluna sermişti gönlünü Selahaddin Eyyubi ve sonunda onun şanına erişti. “Kudüs’ün Fatih’i” olarak anıldı.

Selahaddin Eyyubi’nin kutlu rüyası, Yavuz Sultan Selim’in tükenmez mirası, Abdülhamid Hamid Han’ın sarsılmaz ve yıkılmaz davasının adıdır Kudüs. Biz Müslümanların da imanımızın bir parçasıdır. “Elhamdülillah Müslümanım.”, diyen herkesin içinde bir yerlerde bir Selahaddin duruşu vardır. O duruşu hayatımıza tatbik ettiğimiz an Kudüs’le birlikte tüm İslam âlemi felaha erecektir.

Rukiye Ersoy
Her şey hikayeyken bizde kendi hikayemizin peşine düşmüş bir yolcuyuz.

Tüketim Çağında Hakikate Öykünen Sanat-II

Sonraki içerik

6 Yorum

  1. okumaya doyamıyor insan.. kaleminize sağlık

    1. teşekkür ediyorum 🙂

  2. Yeni Kudüs yazılarını heyecanla bekliyoruz.Bizim ve evlatlarımızın selahaddini duruştan nasiptar olması ümidiyle..

    1. Teşekkür ediyorum. Tek duamız bu duruşa tekrar kavuşmak.

  3. Çok güzel bir kudüs yazısı olmuş, zevkle okudum. Kaleminize kuvvet..

    Bu arada resimde çok güzel tabiki

    1. Allah razı olsun. çok teşekkür ediyorum. hürmetler 🙂

Zahide için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir