Şerbet kelimesi, Arapça “şurb/ içmek” ve “şeribe / içti” fiil kökünden türemiş bir isimdir. Mevsimine göre yaz aylarında soğuk, kış aylarında sıcak hazırlanan; meyve veya bitki özlerinin şeker ile ezildikten sonra sulandırılmasıyla ya da sadece saf şekerin su ile karıştırılması ile yapılan içecek için kullanılan isimdir.
Resul-i Zişân Efendimiz’in balı ve bal şerbetini çok sevdiği bilinir. Efendimiz’e (s.a.s.) bal hediye edildiği zamanlarda kendisi ve ashabı arasında paylaştırdığı kaynaklarda yerini almıştır. Bal şerbeti ile ilgili Sahihayn’da, yani iki sahih hadis kaynağı olan Sahih-i Buharî ve Sahih-i Müslim’de, Ebu Saîd el-Hudri (r.a.)’dan rivayet edilen hadis-i şerifinde Resulullah Efendimiz, bal şerbetini şifa kaynağı bir ilaç olarak tavsiye etmiştir. (Buhari/tıb: 4,24- Müslim/selâm: 91).
Bal, Kuran-ı Mecîd’de de kendisinden bahsedilen bir besindir. Rabbimiz Nahl Sûresinde bizlere arının, çeşit çeşit mevyelerin ve çiçeklerin özünü kullanarak balı nasıl ürettiğini ve balın nasıl bir şifa kaynağı olduğunu şu ayet-i kerimesi ile bizlere bildirir:
“Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.” (Nahl 16 /68,69)
Şerbetin anıldığı bir yer daha vardır ki biz onu andığımızda ağzımız tatlanır, gönlümüz mutlanır. Süleyman Çelebi, Resul-i Kibriyâ Efendimizin doğumunu da anlattığı Mevlid-i Şerif olarak bilinen Vesîletü’n-Necât isimli eserinde, Hz. Amine validemizin doğum vaktinin geldiği anı tasvir ederken, Hz. Âmine validemizin ağzından aktarır gibi şöyle der:
Susadım gayet hararetten katı
Sundular bir cam dolusu şerbeti.
Şerbeti karşımda tuttu huriler,
Bunu Rabbimiz gönderdi dediler.
Kardan ak idi ve hem soğuk idi,
Lezzeti dahi şekerde yok idi.
İçtim onu, oldu cismim nura gark,
Edemedim kendimi ben nurdan fark.
İşte Rabbinden en güzel ikramı alan Hz. Âmine validemizin içtiği şerbet gibi, ‘O şerbet olamaz ama bizim elimizle değil; şifanın ve lütfun sahibinden sana ikram olunsun. Bu şerbet ile hem sana hem bebeğine şifa ile nur-i Muhammedî ulaşsın’ dercesine “lohusa şerbeti” geleneğimiz vardır bizim. Yedi türlü baharat şekerle kaynatıldıktan sonra, özel fincanlarında üzerinde çekilmiş ceviz ve tarçınla sıcak servis edilir. Hem anneye süt, bebeğine sağlık olsun diye hem de gelen misafirlere sunularak onların da dualarıyla bu özel günün bir parçası olmaları niyetiyle ikram edilir.
Özellikle Ramazan aylarında, oruçlular iftarda ve sahurda ferahlık bulsunlar, ağızları tatlansın diye, birbirinden güzel komposto, hoşaf, meyve suyu ve tabi ki şerbet ikram edilir. Türk mutfağı şerbet çeşitlerine baktığımızda o kadar çoktur ki; helal dairesinde tükettiğimiz ve belki de en fazla çeşitlendirdiğimiz ürünlerden birisi olmuştur. Şerbet çeşitlerini ve nelere iyi geldiğini “Bitki ve Şerbet” başlıklı yazıdan okuyabilirsiniz.
Yorumlar