Konakta üç evladı, gelinleri, torunları, hizmet ehli çalışanları ile beraber yaşayan Mahza Bey ve Emine Hanım, Ramazan’ı geçirmek için Kocamustafapaşa’daki küçük konaklarına gelmişlerdi. Mahza bey ve eşi kalabalık ailenin her türlü telaşına da razıydılar; çünkü onlar kalabalık ve mutlu bir aileydi. Ramazan gelince konağın havası değişir, daha bir neşelenirdi. Sofralar buluşma yeriydi. Sahur vakti yaklaşırken, gecenin son üçte biri kaldığı vakit, Sünbül Sinan dergâhından zâkirin sesi yükselirdi; Temcîd okunmaya başlardı “Ya Hazret-i Mevlâ… Mevle’l-mevâli, ente’l-Kerîmü’l-Bâkî ..ve ente’r-Rahîmü yâ Allâh…”. Sahurda temcîdi duyan küçük gelin uyanır, mutfağa ilk önce o inerdi. E kolay mı, sahura o kadar kişiye bulgur pilavı yetişecek, sıcak ve taze pişecek, hemen işe koyulması lazım. Hem kâimpederi bayramın ilk günü bayramiyyeleri dağıtırken, ona ilaveten “temcîdiyye” hediyesi verecek, tembellik ederse hediyeyi alamaz sonra.
Küçük gelinin eli de lezzetli mi lezzetli, ertesi günü tok tutsun diye güzelce pişirir bulgur pilavını, her sahur masaya kordu. Ama gel gör ki, evin küçükleri, haylaz torunlar, uyanamazlar sahur vakti, “anne biraz daha uyuyalım” diye diye gecikirlerdi sofraya. Haydi buyurun, bulgur pilavı bir daha ısıtılır ki çocuklar yesinler, ertesi günü aç kalmamaları lazım. Lâkin geleneksel ağız tadına göre “tarhana ve pilavın” ısıtılmışı makbul görülmezdi. İşte günümüzde menfî anlamda kullandığımız “temcîd pilavı gibi ısıtıp ısıtıp sunma” deyimi buradan gelirmiş, makbul olmamasından. Mahza Bey bulgur pilavı ile her gece torunlarının karınlarını doyura dursun; ruhları da Temcîd ile birlikte Allah’tan manevî doyum diler; ama ne kadar dileseler, o muhabbete hiç doyamazlarmış.
Hikayede bahsi geçen “temcîd” kelimesi, Arapça kökenli bir kelime olup; “tâzim etme, yüceltme, senâ etme” anlamına gelir. Kelimenin kökünde “mecîd/şerefli, asil, seçkin” sıfatı vardır.
Temcîd, bir İslam âdeti olarak Memluk Sultanı Nasırüddîn ile başlamıştır. Üç aylarda, kandil ve Kadir gecelerinde ve Ramazan gecelerinde gecenin son üçte biri kaldığında okunan, Allah (c.c.) ve peygamberlerini yüceltmek için söylenen övgülerden oluşan münacatları ifade eder. “Ya Hazreti Mevlâm” diyerek başlar; kelime-i tevhidler ile devam eder; ardından Allah’a ve peygamberlerine övgüler; Allah’a şükür, dua ve yakarışlarla tamamlanırmış. Ramazanın ilk on beş gecesinde “merhaba ya şehr-i Ramazan merhaba” ile; son on beş gecesinde “elvedâ ey dost elvedâ” lar ile güfteler süslenirmiş.
İstanbul’da temcîd okumaları Aziz Mahmud Hüdâî ve Nasûhî Mehmed Efendi dergahlarında başlamış. Aziz Mahmud Hüdâi hazretlerinin Pazartesi ve Cuma gecelerinde temcîd okumalarını bizzat ihdas ettiği biliniyor. İstanbul Tophane’de Kâdirîhâne Tekkesi’nde, Kocamustafapaşa’da Sünbül Sinan Dergâhı’nda, Cerrahpaşa’da Oğlanlar Tekkesi’nde, Eyüp Sultan Camii’nde, Karagümrük’te Hırka-i Şerif Camii’nde, Eğrikapı’da İvaz Efendi Camii ve Tekkesi’nde temcîd okunurmuş. Süleymaniye Camii’nde sadece Ramazan gecelerinde, Çengelköy Havuzbaşı’nda Kâdiriyye’den Şeyh Nevruz’un tekke ve camisinde kandillerde temcîd okunduğu nakledilir.
Unutulmaya yüz tutmuş temcîd geleneğimizi, gönüllerinizde ümîd ve dualar yeşertmesi dileğiyle; bestegârı Hatib Zâkirî Hasan Bey olan, güftesi Sünbül Efendi Hazretlerine ait Irak Temcîdi’ni sizlerle paylaşalım istedik; “Yâ Hazret-i Mevlâ Mevle’l Mevâlî”… Buyurunuz efendim.
🌹🌹🌹 sahurumuza neşe kattınız. Teşekkür ederiz efendim 🙂
Estağfirullah, illa ki Temcîd’in güzelliğindendir 🙂