Bu dünyaya gelen her insan bu dünyayı anlamak için sorular sorar ve dünyayı yorumlamak ister. Sonra da deneme yanılma, tecrübe, başarı, başarısızlık arasında koşar durur. Cevapları bulmanın hep kısa yollarını arar. Çünkü insanın zamanı her zaman yetersizdir. Zamana Karşı filmi adından da anlaşıldığı gibi hep yakalamak istediğimiz ama kaçırdığımız zamanla ilgili.
Yönetmenliğini Andrew Niccol’ün yaptığı 2011 yılı yapımı film In Time orijinal ismi ile yayına girerken Türkçeye Zamana Karşı olarak çevrilmiş. Başrollerinde Amanda Seyfried, Justın Tımberlake ve Cillian Murphy yer alıyor. Filmin senaryosunu da kaleme alan yönetmenimiz aynı zamanda tanınmış birçok filme de adını yazdırdı. Savaş Tanrısı, The Truman Show (Peter Weir ile birlikte), Terminal gibi…
Yönetmenimiz filmde paranın yerine nefesleri, ömürleri ve tabii ki zamanı koyarak distopik bir dünyada zamanımızın malzemelerini değiştiriyor ve oyuna katıyor. Bununla da kalmıyor, şimdilerin korkulu rüyası yaşlanmaya çare bulmuşçasına yirmi beş yaşında yaşlanmayı durduruyor. Bu durum insana zamanın geçmediği hissini verse de buna karşılık kendisine daha fazla nefes için bedel ödetiliyor. Bu distopik dünyada insanların hayatta kalabilmek için çok fazla çalışmaları gerekiyor. Bir nefes için yetecek zamanları kalmadığında da biyolojik saatleri duruyor ve ölüyorlar. Filmde arabaların, kıyafetlerin ve saç sitillerinin değişmemesi aslında zamanımızda yaşanan sorunun da sonun da aynı olduğu mesajını veriyor.
Anlaşıldığı gibi yönetmenimiz filmde sistemleri sorguluyor. Bu sistemlerdeki fakir ve zengin insanların yaşam biçimleri ve süreleri arasında farklılıklar ortaya koyuluyor. Filmde on iki zaman dilimi arasında yaşayanlar arasında yukarıya doğru çıktıkça yaşam kalitesi ve süresi artıyor. Her yerde olduğu gibi en üstte olanların refahı alttakilerin yani gettoların üzerinde kalıyor.
Filmin kahramanı Will, tam da burada sisteme karşı çıkıyor. Annesinin zamanının kalmaması sebebi ile ölmesinin ardından isyan yolculuğuna başlıyor. Bu yolculuğuna kısa bir sürede babasının zenginliği sebebi ile dördüncü zaman diliminde yaşayan Slviya katılıyor. Genç kız sıradanlaşmış hayatından ve sistemin acı veren yüklerinden kurtulmak için adalet savaşının içine dahil oluyor. Bu sitemde zenginler ölümsüzlük için yaşarken fakirler ölmemek için yaşıyor. Zayıflar ise hep ölüyor. Ayrıca zenginlerin bazıları fiziksel olmasa da sıradan hayatlarını bitirmek isteyebiliyorlar. Slviya’nın babası güçlü olanın yaşamaya hakkı olduğu konusunda ısrar ederken, Will ve Slviya kimileri erken ölürken ölümsüz olan birileri de olmamalı diyerek zamanı eşit dağıtmaya kalkıyorlar. Sistem böylece kendi isyankarlarını üretmeye başlıyor. Yeni güç toplulukları meydana geliyor. Bu da gücü elde edenlerle birlikte, yerine koymaya çalıştıkları adil sistemin karşıtıyla aynı hale gelmesine sebep oluyor. Adalet taraftarı isyancılar yeni bir kısır döngü ve çözümsüzlükle baş başa kalıyor. Film güçlü olan hep kazanır mesajıyla sorgulayan insanı çözümsüzlüğe bırakıyor. Aynen zaman tutucuların, kraldan çok kralcıların insanlarda gördükleri ümidi yok ettikleri gibi.
İnsan olarak tabii ki böyle sıradan bir çözümü hak etmiyoruz. Öyleyse aslında bize dayatılanların aksine sıradan bir hayatımız yok. Ben yaptım dediğim anda söylediğim ve yaptığım geçmişte kalıyorsa ve zaman her iki atomun iki titreşim aralığına deniyorsa, zaman aslında vehimden ibarettir. Varlık da muhteşem mucizevi haliyle her an yeniden yeni bir halde var ediliyor demektir. İşte her an bir atom kendine benzer şekilde var ediliyorsa bizde her an var edilmeye muhtaç fanileriz. Heidegger, her şeyin kendi zamanı vardır. Her şey kendi zamanında gelir ve gider. Tayin edilmiş sürede süresini ve mevcudiyetini korur der. Öyleyse bu kadar muhteşem gelişler ve gidişler, başlangıçlar ve bitişler boşu boşuna değildir. Hatta tüm varlıkların bir önceki hallerini var edenin her şeyi muhafaza ettiğinin ve edeceğinin en büyük delilidir.
Yorumlar