Edebi-Tarihi

Sarı Süpürge

0

Sihirli süpürgeyi bir hışımla kavradı. Kara beton zeminde gelişi güzel savurdu. Saçlarını süpürge eden süpürgeden kulağı tırmalayan sesler çıkıyordu. “Bir şeyler söylemek isteseydi ne söylerdi?” diye düşündü. Sarı saçaklarının yere sürülmesinden belki o da memnun değildi.  Tozlar, karanlık odanın içine sızan ışıkla oynaşıyordu. Havaya kalkan zerrelerden kendisi bile rahatsız oldu. Kesif bir kokuyla birlikte burnu gıcıklandı. Öksürüyordu. Hüzünlüydü. Yalnızdı. Ummadığı bir anda lambanın içindeki tellerden ışıklar gelip gitmeye başladı.  Bal kabağı arabaya dönüştü. Güvercinler hizmetkârları oldu. Abartılı makyajıyla gece perisi belirdi. Her yer toz bulutuna döndü. Külkedisinin ağzı açık ayran delisi gibi yıllar önce yazılan hikayeyi tekrar yaşamanın verdiği şaşkınlıkla açık kaldı. Gecenin karanlığında apansızın beliren şahsın peri olduğundan şüphelendi. Bu esrarengiz şahısın elinde tuttuğu tepesi yıldızlı bir gürgen sopayla püftirik hareketler sergiliyordu. Kimliği belirsiz ikinci tekil şahsa tütülü mütülü kıyafetler giydirdi. Hikayelerde hep böyle esrarengiz şahıslar birden ortaya çıkardı zaten. Şaşırmaya ne gerek var.

Kül kedisi taş ocağı süpürdü. Rapunzel saçını uzattı. Kuleden salladı. Hansel ve Gratel çikolata sevdasına yenildi.  Kırmızı başlıklı kızı kurt kaptı. Kurt’un karnından kurtulmak için avcı geldi. Pamuk prenses kızıl elmayı yedi. Yedi cüceler hapı yuttu. İnek dağa kaçtı. Dağ yanıp kül olunca inci boncuk yalan oldu. Komşuluk baki kaldı.  Hikaye de burada bitti.  Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine de ki kerevet iki komşunun oturup kahve içtiği ahşap sofaymış meğer.

Masallarda kurmacalar böyle oluyordu. Sihirli bir giriş, fazlaca gizem, basit romantizm. Gereğinden çok abartılan bir kahramanın da ithalat ve ihracatını gerçekleştirdik mi bu iş tamam. Bilinmezlikler ülkesinden gizemli bir el çıkıp geliyor ve olumsuz olan ne varsa bir ölçek hokus pokusu, iki fiske abra kadabra ile güzelce çırpıp kabarttıktan sonra fırına verince her şey kendiliğinden değişiyordu. Masalların gerçekleşme ihtimaline inanıyorsanız eğer böyle şeyler masallarda olur. Yada iyi bir çocuk olursan ormanın derinliklerinde saklanan şirinler kasabasını da görebiliyorduk. Biz iyi birer çocuk olduk ama ne umduk ne gördük.

Bu gün sabah içimden öyle geldi, bir süpürge resmi çizdim. Şu milletin robot diye bayıldıklarında değil. Herkesin koşa koşa evine aldığı sil süpürlerden de değil. Şarj istasyonunda atıl kurt komutunu bekleyenlerden hiç değil.  Baya bildiğin sarı ot süpürgelerden. Bence bir süpürge otunun çektiği çileyi belgeselleştirmek lazım da vakit yok şimdi. Hem yapımcıyı nerden bulacağız? Bir de kim uğraşacak?

Bahçelerin bir kenarında kendiliğinden çıkan süpürge otları zamanı gelince koparılıp bir çok işlemden geçirilir. Vazife aşkı ile evin bir köşesinde dimdik duran süpürgeler. Ahhh o eski süpürgeler… Zamanla bir tarafa doğru yan yatıp emektar olan süpürgelerden çizdim.  Benim hayalimde mavi renge boyanmış, yer yer boyası aşınmış ahşap merdiven basamağında yan yatmış öylece  bekliyordu. Süpürge ne alaka diyen illaki olabilir. Resim çizdikten sonra aynı soruyu bende soruyorum kendime. “Ne alaka şimdi?”

İnsan işin içinden çıkamadığında, kafasında dönüp duranlara dur diyemediğinde sarı süpürgeyi eline alıp  kıvrımlı beyninin içini şöyle bir süpürmek istiyor.  Belki bir türkü, yahut bir zikir de doladıysan diline… Senden başka her şeye Estağfurullah, senden geleneyse olduğu gibi Eyvallah…

Gereksiz düşünceleri, dedileri koduları, girdap gibi içine çeken hisleri süpürüp, bahçeyi, odayı, avluyu  her nerde daralıp sıkıldıysan, etrafını toparlayıp üstüne de bir okkalı acı kahve içtiysen değme keyfine. Hatta komşu komşunun külüne muhtaç zamanlarda, Freud’un adı sanı duyulmamış, psikolojinin komşu kapısından öteye gitmediği dönemlerde sıkça kullanılan bir tabir varmış. Şahsen çok duydum. Doktorasını komşu kapısında yapıp dekanlığını da yine komşularında yapmış komşu felsefecilerden;  “Topla faraşa, at çöpe.” Kafana takma demenin nostaljicesi. Komşu komşunun derdine çareyi süpürgeyle bulmuş. Bilim daha bu kadar ilerlemedi. Robot olarak nitelendirdiğimiz süpürgelerle bu betimlemeleri zinhar yapamayız.  Teknoloji görünür de hayatımızı kolaylaştırıyor. Tek tuşla dünyayı döndürüyorlar döndürmesine ama  peki bizden ne götürüyorlar? İnsanların teknolojiyle olan ebter münasebeti gayri meşru hallere bürünerek yanında yalnızlığı ve korkunç bir boşluğu getiriyor. Sorunun cevabı değişken. Herkes farklı cevaplar verebilir elbette.

Ama bana sorarsanız; Bir sarı süpürge edinin ki adı mazi de kalmasın. Komşu külünü unut(tur)alı çok oldu. Sarı süpürge baki kalsın. Sarı süpürge işine girmenin tam zamanı.  İthalatını, ihracatını, gerekirse imalatını da yapmak ümidiyle sarı süpürgeli günlerde görüşmek üzere.

Rukiye Ersoy
Her şey hikayeyken bizde kendi hikayemizin peşine düşmüş bir yolcuyuz.

Hucurat Suresi (4. ve 5. ayetler)

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir