Tarih her zaman merak uyandırıcıdır ve bizlere deneyim transferi yapan bir niteliğe sahiptir. Bu özelliği her daim insanı okumaya ve araştırmaya iter. Bizler de yazı dizimizde tarihin bir dönemini sizlerle inceleme fırsatı bulacağız.
Tarihi incelerken, öncelikle kronolojik bir sıralama gözeteceğiz. Böylece hayat akışının uzun vadede etkilerini anlamamız kolaylaşacak. Fakat tarihin seyrini sadece kronolojik açıdan incelemek tek kanatlı bir kuşa benzer. Bu yüzden eş zamanlı bir tarih incelemesi yapmaya da gayret edeceğiz.
Eş zamanlı tarih incelemesine güncel bir örnek vermek gerekirse; iklim değişiklikleri, ekonomik krizler, teknolojik gelişmeler genellikle dünyanın tek bir bölgesinde olmamakla birlikte, eş zamanlı olarak dünyanın birçok yerinde yaşanmakta. Bugün Gazze de yaşananalar aslında yine dünyanın birçok yerinde eş zamanlı olarak yaşanan Müslüman zulümlerinin sadece yansıyan yüzüdür. Gazze de yapılmakta olan soykırım birçok ülkeyi İsrail ürünlerini boykot etmeye sürükledi. Hatta ülkeler arası siyasal, politik birçok yaptırım uygulanmaya başlandı. Bilinçlenen ve duyarlılığı artan insanlar, başka ülkelerde yaşanan benzer zulümleri de fark ederek, Uygur Türkleri veya Afrika’daki insanların sömürülerek çalıştırıldığı alışveriş sitelerinden de ucuza mal edilen ürünleri almamak konusunda hassasiyet gösteriyor. Kısacası Gazze de yaşananlar Gazze sınırlarını aştı ve taştı.
Dolayısı ile dünyanın bir yerinde yaşanan şeylerin benzerleri eş zamanlı olarak dünyanın çeşitli bölgelerinde eskiden de yaşanıyordu hala da yaşanıyor. Peygamberimiz Muhammed s.a.s Efendimizin İslam’ı tebliğ ettiği dönem de sadece Arap yarımadasının karanlıklar içinde olmaması, dünyanın birçok yerinde aynı durumun yaşanması gibi.
Bu sebeple şuan aynı dönemi paylaştığımız ülkelerde yaşanan olaylar beni ilgilendirmez diyemiyoruz. Yaşananların etkileri bizi şekillendirdiği gibi, benzerleri Ülkemizde de yaşanabiliyor. Bu açıdan eş zamanlı bir tarih incelemesi, dünyaya uzaydan bakmak gibi ayrı bir bakış açısı kazandırıyor insana.
İklim değişikliklerinin, ekonomik krizlerin, teknolojik gelişmelerin, Gazze de yaşananların sonrasında elde edilecek tecrübelerin uzun vadede birkaç nesil sonrasını nasıl etkilediği ise malumunuz kronolojik bir tarih incelemesidir.
Biz de yazı dizimize iki ana başlıktan ve alt başlıklardan bahsedeceğiz. İlk ana başlığımız Kim bu Türkler? olacak. Bu başlığımız da Türklerin kökenini, İslam öncesi tarihini kısaca hatırlamaya çalışacağız. Soydaş olmasına rağmen ittifak kuramayan Türklerin birbirlerine düşman olduklarına, hatta farklı saflarda yer aldıklarına, bazen de ittifak kurarak büyük devletler oluşturabildiklerine ve tarihe adlarını yazdırabildiklerine şahitlik edeceğiz.
Ardından da yollarımızın tasavvuf ve tasavvuf alimleri ile nasıl kesiştiğini keşfedeceğimiz, Türklerin İslam ile şereflenmesi sonrası döneme ait İslam’ın Anadolu ya yayılmasının başlıca sebepleri ve komşu devletler başlığına giriş yapacağız. Bu başlığımızda ise yukarı da bahsettiğimiz gibi tarih kuşunu çift kanatlı uçurarak, İslam’ın doğduğu ve Anadolu’ya yayıldığı dönem de komşularımızda neler yaşandığını, hem de yaşananlardan nasıl etkilendiklerini hatırlamaya çalışacağız.
Yaptığımız araştırmalar, İslamiyet’i kabul eden Türk kavimlerinin kültürlerini koruyabildiklerini, kabul etmeyen kavimlerin ise başka kavimlerin egemenliği altında asimile olup, kültürlerini ve birliklerini koruyamadıklarını ya da bir müddet sonra tarih sayfasından silindiklerini gösteriyor. Bu sebeple İslam’ı seçen Türk kavimleri üzerinde İslamiyet’in olumlu etkilerinden söz etek mümkündür. Bu da İslam’ın topluma olan bakış açısı ile çok yakından ilgilidir. Çünkü İslam; her zaman toplulukların kendi kültürlerini yaşamalarına müsaade etmiş, koşul olarak birlik beraberliğin sağlanabilmesini ve Müslümanların düşmanlarından korunabilmesi için İslam’ın gereklerini yerine getirmelerini istemiştir.
KİM BU TÜRKLER, KÖKENLERİ NEREYE DAYANIYOR?
Yapılan son araştırmalarda, geçmiş kaynakların da gün yüzüne çıkması ile Türkler ile ilgili yeni bilgilerde elde ediliyor.
Son incelemelerde Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî, Türklerin nesil şeceresi kitabına göre, Türklerin soyu İkinci Âdem olarak anılan Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in oğlu Türk’e dayanıyor. Yafes’in 8 oğlundan en büyüğünün isminin Türk olduğu biliniyor. Yafes, oğlu Türk’ü veliahdı olarak seçmiş. Yafes, oğlu Türk’ü veliaht atadıktan sonra diğer oğullarına, onu kendisinden sonra hükümdar olarak kabul etmelerini ve ona biat etmelerini vasiyet etmiş. Anlatılanlara göre, Oğuz Türklerinin atası olan Oğuz Han, Yafes’in oğlu Türk’ün soyundan geliyormuş.
Orta çağ Arap yazarları ve tarihçileri, Yafes’in soyundan gelenler arasında Türklerin yer aldığını belirtmiş. Et-Teberi’nin Peygamberlerin ve Kralların Tarihi adlı eseri, bu konuya dair erken kaynaklardan biri olarak, Türkleri Yafes’in soyundan gelenler olarak saymış. Taberi kitabında, peygamberimize atıf yaparak şunları yazmış; “Allah’ın elçisi biz ancak onun (yani Nuh’un) neslini baki kıldık ayetini açıklarken zürriyet tabirini, Sam, Ham ve Yafes’in nesli olarak tefsir etmiştir. Bana Muhammed bin Sehl bin Asker ona ve arkadaşlarına İsmail bin Abdülkerim, onlara da Abdüssamed bin Ma’kil söylemiş, o, Vehb bin Münebbih’den şu sözleri işitmiştir: Sam bin Nuh Araplarla Fars ve Rumların atasıdır, Ham Sudanlıların, Yafes, Türklerin atasıdır.’’
Reşidüddin Fazlullah-ı Hemedani ise Camiü’t-Tevarih adlı eserinin Tarih-i Oğuzan ve Türkan başlıklı bölümünde Oğuz boylarının 24 boydan oluştuğunu anlatılmış. Yafes, Türklerin ve Moğolların atası kabul edilmekle birlikte, “Lakin Türkler, Yafes’i Abubca (Abulca) Han diye anarlar ve bu Abulca Han’ın Nuh aleyhi selamın oğlu mu yoksa torunu mu olduğu konusunda kesin bir şey söylemezler” denilmiş.
Başka bir kaynak olarak da Arapça eserler yazmış olan İskenderiye keşişi II. Eutychius veya Said ibn-i Batrik de Türkleri Yafes’in soyundan gelenler arasında kabul etmiş.
Yasef; Kur’an da ismen anılmasa da dolaylı olarak atıfta bulunulan biridir. Arapça eserlerde ismi, Yafes bin Nuh (Nuh’un oğlu Yafes) diye geçmiş.
Kaynaklara göre, Yafes’in soyundan gelenler, Türk, Gomer, Magog, Madai, Tiras, Yavan, Tubal (Tuval), ve Meşeç gibi oğullar sayılmış. Bunlar Nuh’un oğlu Yafes’ten gelmeleri nedeniyle “Yafetik” olarak adlandırılmış. Bu soyun içinde bulunanlar arasında Sümer, Gog, Magog, Gur, Guz, Oğuz ve Macar ırkları gibi birçok farklı soy ve aşiretler bulunduğu söyleniyor. Togarma’nın on oğlundan türeyen bu soy, yüzlerce farklı oymak ve aşirete ayrılarak dünya çapında yayılmış.

XIX. yüzyıl Azerbaycan tarihçisi Abbaskulu Ağa Bakıhanov Gülistan-i İrem kitabında Türk’ü şöyle açıklamış; “Yafes’in büyük oğlu veliahdı olup adaletli ve itaatkâr bir hükümdardı. Bütün Yafes soyu onun adıyla “Türk” adlanır. Babasının vefatından sonra, kendisi için Türkistan’da birçok otlaklar seçmiş. Önce ağaç, kamış ve ottan kendisi için karargâh, daha sonra hayvan derisinde çadır ve otağ düzeltmiş. Bu yer “Suluk” ismini taşıyor, Zafername’de ise “Sulukay” gibi adlandırılmış.
Kaşgarlı Mahmud da “Divanu Lugati’t-Türk isimli eserinde, “Türkler aslında yirmi kabiledir. Hepsi Türk b. Yafes. b. Nuh’un neslinden gelir” demektedir.
Peki tarihte bilinen kaç Türk kavmi var? İlk Türk kavmi hangisi?

❤️
Elinize sağlık teşekkür ederiz.