Yukarıda Esma İbret Hanım’ın kaleminden sülüs nesih hatla yazdığı kıt’a formundaki eserini görmekteyiz.
Gelin Osmanlı dönemi hanım hattatlarının önde gelen isimlerinden Esma İbret Hanım ile tanış olalım.
1780 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Babası Serhâsekiyân-ı Hâssa Ahmed Ağa’dır. Hattat Mahmud Celaleddin Efendi’den sülüs, nesih ve icazet yazılarını meşk eder. Henüz on beş yaşlarında iken hilye-i şerif yazmasıyla icazet aldığı sırada isminin yanına “İbret” mahlası verilir. Kaynaklarda geçen ifadeye göre bu kıymetli eser Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir. Esma İbret Hanım’ın meşk ettiği bir diğer hilye-i şerif ise Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bulunmaktadır. Klasik formun dışında yazılmış olup içinde esma-i hüsna ve Peygamber Efendimiz’in isimleri bulunan iki servi ağacı sağ ve sol tarafa yerleştirilmiştir.
İbnülemin Mahmud Kemal kendisi için “kadıncağız merdâne yazmıştır” der. Hatta şöyle bir hadiseden bahsedilir:
Bir Ramazan günü mevki sahibi bir zat Hattat Mahmud Celaleddin Efendi’den en’âm-ı şerif ister. Hazırda yazılmış böyle bir çalışmasının bulunmaması canını sıkar. O dönem Mahmud Celaleddin Efendi, Esma İbret Hanım ile evlidir. Kaynaklarda geçen ifadeye göre üzüntüsünün sebebini öğrenen Esma Hanım “Ben sizin yazınızı taklit ederek bir en’âm-ı şerif yazmıştım ama istenilen derecede güzel ve sanatlı olmasa gerektir.” der ve yazdığı yazıyı gösterir. Mahmud Celaleddin Efendi nesih hattının güzelliği karşısında hayran olur ve bazı yerlerini tashih ederek kendi imzasını koyar. Eseri taliplisine teslim eder. Bu durumu da gizlemediği için hanımının başarısı takdir edilir.
Esma İbret Hanım’ın vefat tarihi belli değildir. Hakkında fazla malumat sahibi olunmamasına rağmen genç yaşı, gayreti ve bıraktığı eserlerle tarihte öncü kadın hattat olarak anılmaktadır.
Medeniyetimizde hayatın her alanında kadını farklı kimliklerle görmek mümkündür. Osmanlı döneminde Esma Hanım gibi nice kadın hattatlar, hafızlar, yazarlar, terziler, hekimler, öğretmenler, sanatkarlar yetişmiştir. Bu köklü medeniyeti yok sayarak geçmişin tozlu raflarına terk eden, belki bir çakımlık ateşe verilen nice paha biçilemez eserler kıymet bilmezlerin elinde yok olmaya mahkum edilmiştir. Bir medeniyeti yok etme çabasıyla nice hayatlar sığ bir modernitenin içinde zincire vurulmuştur. Özgürlük çatısı altında sözüm ona Osmanlı toplumunda “hiçbir yeri olmayan kadına” kendi hakkını bir prangayla sunmuştur. Oysaki İslam medeniyetinde kadının rolü etkin ve asildir.
Medeniyetimizde bir kadın bir nesil yetiştirir. O, toplumu inşa eden kahramandır. Yaraları saran, kırıklıkları tamir eden, gönül emekçisi hanımefendidir. Görgünün, zarafetin timsali, merhameti nakış nakış işleyen maharetli sanatkardır. Modernitenin tükettiği haliyle, kadim kültürümüzde göz önünde olmayı seçmemiştir kadın. Onun bir mahremiyeti vardır. Ki buna binaen Osmanlı dönemindeki hanım hattatlarımız kendi isimleriyle ketebelerini-imzalarını yazmaz, erkek ismi veya seçtikleri bir mahlası kullanırlarmış. Bu onların sınırlandırıldıkları veyahut yok sayıldıkları anlamına gelmediği gibi mahremiyete dair tamamen kendi tercihleriymiş.
Osmanlı döneminin son demlerinde batıya benzeme özentisiyle modern olunması isteği karşı konulamaz bir biçimde artar. Bununla bilhassa kadın üzerinde uygulayıp içinde bulunduğu toplumu beğenmeyen, sözüm ona medenileşmek uğruna özünden ve değerlerinden uzaklaştırılan uygar bireyler yetişmesi amaçlanır. Batının ellerinde hapsolmuş vatanının ana toprağında kaybolmuş özgür kadınlar dünya sahnesine çıkarılırlar. Kadın, kendi kimliğinden uzaklaştırılarak geri kalmış bir medeniyetin izini sürmesin diyerek yozlaştırılıp özüne yabancı bırakılmıştır. Bu durumda köklerini tanıyamamış veyahut geçmişinden utanan değerlerini bilememiş nesiller yetişmiştir. Modernleşme sancısıyla batıya yetişmeye çalışan kadınlar, kendi özüyle buluşmuş onu medeniyete taşımaya hazır bekleyen kültürüne yüz çevirmiştir.
Günümüze baktığımızda ise kökleriyle barışık, insan olmanın çatısı altında beraberce bu dünya sahnesinde hayat bulmuş kadın hareketleri baş gösteriyor. Onlar dillerinin, fikirlerinin, yaşantılarının farklı olmasına aldırmadan aynı gök kubbenin altında vatanı için üretmede tek yürek olmuştur.
Beraberce atılan her adımda geçmişle geleceği bugünde birleştiren kadınlar iyi ki varlar.

Yorumlar