Âb-ı Hayat

Keşke Şöyle Olsaydı

0

“Allah Teala’nın bahşetmiş olduğu bir vakitte meydana çıkardığı hadiselerden başka bir tecelli yahut zuhurat olmasını isteyen kişi cehalet namına geride hiçbir şey bırakmamıştır.” (Hikem-i Atâyiye, 17. Hikmet)

Bu cümledeki kelimelerin üzerinde tek tek düşündüğümüzde Hikem-i Atâiyye’nin muhteşem mânâsına biraz daha yaklaşabiliriz.
Bize bahşedilen zaman içerisinde Allah’ı bulmak ve kulluğumuzu idrak ederek zamanın hakkını verebilmek için bazı özel süreler verilmiştir. İdrak ederek değerlendirdiğimiz bu zaman dilimlerine vakit denir. Bir kişi bu idrakten yoksun yaşadığında zamanın fani çarkları içinde daima yok oluş ve ayrılıklarla karşı karşıyadır.
Namaz vakti,  teheccüt vakti, iftar vakti deriz. “An” ve “dem” kelimeleri de vaktin idrakiyle ortaya çıkan hallerdir. “O an anladım.” “Bir dem gelir…  aşık Yunus hayran olur” gibi.
Bu an ve demler, vakit içerisinde, vakit de zaman içerisinde saklanmıştır. Zamanın içerisinde vakti bulmak ancak niyet ve taleple olur. Bu niyet ise Allah’ı talep etmek demektir.
Zamanı idrak edebilmek ancak zamanın Sahibi ile mümkündür yani insan yaratıcısı ile irtibatta olabildiği nispette zamanı fark eder.
O’nunla muhabbeti olmayan bir kişi sadace zamanı değil,  çocuğunu, ömrünü, üzerindeki hiçbir nimeti fark etmez.
Gelelim hadise kelimesine. Hadise, vuku bulan şey demektir. Sonradan olan, zahiren ortaya çıkan her şeye hadise denir. Ataullah İskenderi hazretleri yukarıda “vaktin içinde zuhur eden hadise” derken “zuhur eden” kelimesini de seçerek  her hadisenin Allah’a yakınlık için Allah tarafindan bahşedilmiş bir fırsat ve nimet olduğunu da söylemiş oluyor.
Hal böyleyken kişinin bir hadiseyi beğenmeyerek muhalefet etmesi ve “şöyle şöyle olsaydı” demeye cüret göstermesini ‘cehalet namına bir şey bırakmamaya’ benzetiyor.
Cahil diye kime deriz? Kendisine lazım olan ilmi almayan kişiye cahil deriz. Bir insan herkesin bildiği bir mevzuda o kimselerle beraber yaşadığı halde bir şeyler öğrenmemişse bulunduğu ortam itibariyle ona cahil denir.
Etrafını görememek, bulunduğu ortamı fark edememek insanı cehalete sürüklediği gibi bir yandan da bu durum o kimsenin öğrenme ihtiyacı hissetmemesi ile alakalıdır. Cahil kimse umursamaz, merak etmez, öğrenmek istemez. Cehaletin bundan daha kötü seviyesi de vardır,  o da başkalarını cahil görüp kendini beğenmek ve kibirdir.
Benlik ilme manî’dir.  O sebepten benliği terk etmek insanı cehaletten kurtarmak için ilk adımdır. Bir mümin âlim dahi olsa daima öğrenmeye açık olmalı,  ve öğrendiklerini üslubunca öğretip insanlara faydalı olmaya gayret etmelidir.
Buna göre; Allah’ın kendisine bahşettiği vakit içerisinde hem kendisini bilmek, hem Rabbini bulmak fırsatlarını anlamayan,  anlamadığı gibi bunları beğenmeyip kendince ‘şöyle böyle olsaydı’ diye bir yol tutturan kişi cehaletini ve haddini bilmezliği en üst seviyeye getirdiği için cahillik adına söylenebilecek her şeyi hak etmiştir.
Bunların misalini  günlük hayatımızda görürüz.
Kimisi annesinden, babasından kimisi eşinden kimisi geçiminden, kimi kaşından, şeklinden şikayet eder. “Ben şöyle olsaydım o zaman hayatım böyle olurdu, şöyle bir muhitte olsaydım elbette daha farklı olurdu.” Hep bunları söyler kendimize mazeret ve bahaneler üretiriz fakat dünya ve ahiret saadetini yakalamış insanlara baktığımızda onlar  Allah’ın hayat ile kendilerine getirdiği hadiselere itiraz etmemişler, üzerlerine düşen vazifeleri sükunetle hatta muhabbetle yapmaya gayret etmişlerdir.
Bu insanlar birçok eza ve cefa ile imtihan olunmalarına rağmen yine kulluk ve insanlık adına muvaffak olmuşlardır. Vuku bulan şeyde hayır vardır diye inanıp bazen ihlasla bazen tevekkülle kendilerine biçilen hayat elbisesini hedeflerine, maksutlarına gidecek şekilde itina ile giyinmişler, üzerine de takva ve ahlak kisvesini kuşanarak Efendimizin ahlakını insanlara yaymış ve insanlığa hizmet etmişlerdir.
Ve bize nasihat ederler ki:
Gel sen de artık mazeret üretme şu veya bu şekilde hayatın sana getirdiklerini senin işleyebileceğin bir nimet ve senin imtihanında başarılara ulaştırabilecek bir mesele gibi gör! Gerektiğinde terleyerek fakat hep Cenab-ı Hak’tan hoşnut olarak çileni göğüsle! Kaçma, çöze çöze ilerle!  Onu bunu beğenmeyip  O’nun iradesiyle çekişme!  İnsan sırt üstü kendini suya bıraktığında su onu kaldırır, hem yüzme bilmeyip hem de kavga ederek çırpınırsa sahile çıkamadan boğulup gider.
Allah Teala Sendeki kabiliyeti biliyor. O, bize bizden yakındır ve madem ki O rahmetiyle her şeyi kuşatmıştır, karşına çıkan şeyler O’nun sana ikramıdır. O halde şöyle denebilir: Ben benim istediğim gibi değil O’nun istediği gibi olmaya çalışayım, O’nun yazdığına razı olayım, O’nun bu dünya sahnesinde okuttuğunu idrak etmeye gayret edeyim, zaman içerisinde bana açılan vakitlerde O’nun tecellilerini müşahede edeyim, göreyim.

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif ânı seyreyler
Mevlâ görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler.

Deme şu niçin şöyle
Yerincedir o öyle
Bak sonunu seyreyle
Mevlâ görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler.

Peygamberimizin Güzel İsimleri

Önceki içerik

Peygamberimizin Güzel İsimleri II

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir