Kültürel

Kıl Kopuz

2

Tarihte efsane çoktur. Efsaneyi dinleyenleriyle birlikte anlatanı da çoktur.

Efsane bu ya, çok eski zamanlarda yüreği cesur, bileği bükülmez bir alp yaşarmış. Attığı her ok hedefi bulurmuş. Haliyle tuttuğu avın haddi de hesabı da yokmuş. At binmekte de baya hünerliymiş. Her yarışta birinci gelen çok da güzel bir atı varmış. Efsane de olsa fesat yürekliler her yerde fesatmış.

Günlerden bir gün atın sürekli birinci olmasını kıskanan kötü niyetli fettan bakışlı birisi delikanlının çok sevdiği bu atının eceli olmuş. Atını çok seven delikanlı, atının öldürüldüğünü görünce çok üzülmüş. Ne dağlara ne ovalara sığmış. Atının ölümünü kabullenemeyen genç, onun hatırasını yaşatmak ve ölene kadar onunla birlikte olmak için bir müzik aleti yapmış. Müzik her derde devaymış ya…

Müzik aletine atının baş şeklini vermiş ve atının kuyruk kıllarını da tel olarak kullanmış, derisiyle de çarasını (delikli bölme/kazan) kaplamış. O gün bugündür her tıngırdayan kıl kıyak sesinde alpimiz de, çok sevdiği yoldaşı kır atı da uçsuz bucaksız Anadolu’nun bereketli topraklarında gönüllerince  koşmaya devam etmişler. Kıl Kopuzun teli her tıngırdatıldığında efsanenin canlandığı rivayet edilir. Allahu âlem.

Kemençenin atası diye bilinen Kıl Kıyak/Kıl Kopuz, Orta Asya’nın kullandığı en eski müzik aletidir. Türk tarihinde tek yaylı çalgı olduğu bilinmektedir.

Kırgız Türkçesinde kıl kıyak olarak geçen bu aletin ismi; Altay Türkçesinde ıklık/ıklığ/ikili, Kazak Türkçesinde kıl kobız, Hakas Türkçesinde ııḫ, Tuva Türkçesinde igili, Türkmen ve Uygur Türkçesinde gıcak/gicek, Özbekistan, Azerbaycan ve Türkiye Türkçelerinde ise Farsça kökenli kemençe/kemança/kemençah ifadeleri kullanılmaktadır. Okun sesinden etkilenerek oluşturdukları bu müzik aletine de “oklu, okla çalınan” anlamında ıklık/ıklığ adını vermişlerdir. Daha sonra yay anlamına gelen Farsça keman sözünü de çeşitli sebeplerden dolayı dil zenginliği içerisine dahil etmişlerdir. Anadolu’da bugün kemane, kemençe gibi ifadeler yaygın olarak kullanılsa da Evliya Çelebi seyahatnamesinde ıklığ kelimesine rastlanmıştır.

İsmi, şekli, mamul edildiği ağacın cinsi ne kadar farklılıklar gösterse de aynı kaderi anlatır tınısı. Aynı dert ile dertlenir. Orta Asya’da yaşayan bizim kaderimizi bize anlatır.

Türkler yüzyıllar boyunca savaşçı olarak yaşadıkları için ustaca kullandıkları ok ve yay birbirine sevdalı iki aşıktır. O aşkın sesinden behresi olan nasibini alır. O aşkın sesinden doğmuş Kıl Kopuz, ozanların atası Korkut Ata’dan mirastır bize. Her derde deva gibi her mecliste tıngırdatılmış, kah ağlatmış kah güldürmüş kimi zamanda sesinde saklamıştır sırrını. Vakanüvis, güzel anlatır Mete Han ve Islıklı Ok yazısında tarihimizi.

Yapım aşaması başka bir merhaledir. Yaratılan her varlığın bir canı vardır diyerek kesilecek ağaçtan usta izin istermiş; “Sana başka bir kıyafet dikeceğiz müsaaden var mıdır?”
Tanıdık geldi değil mi inanış? Yunus Emre, ormana ağaç kesmek için giderken baltasının ağzını bez ile sararmış ya ağaçları ürkütmemek için.

Ağaç kesildikten sonra da tıpkı insanların ölümünde olduğu gibi borsok1 yapılır ve yenir. Müzik aleti yapımında eskiden beri en çok erik ağacı tercih edilmektedir. Müzik aleti yapılacak ağaç sonbaharın son aylarında ya da kışın kesilir. Bunun sebebi kış aylarında ağaç suyu damarlardan çekilir, kökte birikir, dallar kurur ve böylece kesim aşamasında düzgün parça elde edilir. Kesilen dallar üç yıl gölgede bekletilerek tamamen kurutulur. Sonrasında kıl kıyağın ön yüzüne şekil çizilir ve şekle göre kesilir. İçi oyulur daha sonra üst yüzeye deriyi yerleştirmek için yanlardan delikler açılır. Günümüzde kıl kıyağının ön yüzünü kaplamak için çoğunlukla deve derisi kullanılır. Yapıştırılan deri kuruması için üç gün bekletilir. Deri kuruduktan sonra fazlalıklar kesilir; deri üzerine geleneksel figürler ve hayvan figürleri işlenir. Daha sonra deriyi yerleştirmek için oyulan deliklere tıkaç takılıp yine erik ağacından yapılan kulaklar takılır. Kılları iki üç yaşlarındaki semiz atın kuyruğundan yapılır. Tepkesi (eşeği) de erik ağacından yapılarak telleri desteklemesi için ortaya yerleştirilir. En son işlem olarak iyice parlatılır. Kıl kıyak yayının telleri de atın kuyruğundan yapılır (Seydakmatov, 1996, 164).  Kıl kıyağın arkası daha geniş ve şişkindir. Şekil olarak da at kafasının şekline benzemektedir. Kıl kobızın gövde kısmının üstü iki yuvarlak daire şeklindedir ve ucu yine sivrileşmektedir. Hakaslardaki biçiminde kare veya yuvarlak şekillerde görülür. Anadolu’da uzun (kemençe), at başı şeklinde sivri (tırnak kemençe) ve yuvarlak (kemane) şekilleri görülür. Diğerlerinde ise yuvarlak biçimlidir.

Biz aradan müsaade isteyip çekilirken sözü Abdurrehim Heyit’in icra ettiği, Karşılaşınca türküsüne ve Kıl Kopuz’a bırakıyoruz. Tınısında kendini bulan herkese selam olsun.

1 Kırgızistan’ın kızartılarak yapılan hamur tatlısı

Rukiye Ersoy
Her şey hikayeyken bizde kendi hikayemizin peşine düşmüş bir yolcuyuz.

Muhabbete Dair

Önceki içerik

Nimetin Şükrü Kendi Cinsindendir

Sonraki içerik

2 Yorum

  1. Çok tatlı bir yazı olmuş, müzikte şahane. Kıl kopuzu hem dinledim hem okudum. Gönlünüze sağlık.

  2. Kaleminize sağlık 🌹 Yine keyifle okuduk.

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir