Bayezıd Camii İstanbul’a gelen turistlerin ve şehrin sakinlerinin sıklıkla önünden geçtiği bir güzergâhta olmasına rağmen etrafındaki diğer camilerin, tarihi eserlerin ve çarşıların gölgesindeymiş gibi gelir bana.
Turistler gezi planlarına nadiren alır, şehirde yaşayanlar vakit namazlarını en yakın camide eda eder, hemen yanı başındaki üniversitenin öğrencileri dünyanın en sıradan yerindeymiş gibi etraflarındaki şaheserleri görmeden koşturup derslerine, sınavlarına giderler.
Oysa Bayezıd Camii İstanbul’da orijinal yapısını muhafaza eden en eski selatin camiidir. Fatih Camii daha önce yapılmış olmasına rağmen asıl yapısı değişmiş olduğu için Bayezıd Camii restorasyon görmüş olsa da ilk halini koruyor olması bakımından kıymetlidir.
Fatih Sultan Mehmet’ten sonra tahta geçen oğlu Sultan II. Bayezıd tarafından İstanbul’un en merkezî yerinde, şehrin Bizans devrindeki en büyük meydanı olan Forum Theodosiacum’da inşa ettirilmiş. Haliyle sonraları meydan camiinin ismiyle anılır olmuş; Bayezıd Meydanı.
Bayezıd Külliyesi bu meydana dağınık bir şekilde yerleştirilen cami, Sultan II. Bayezıd’ın medfun olduğu türbe, aşhane-imaret, sıbyan mektebi, tabhâneler, medrese, hamam ve kervansaraydan müteşekkil.
Kitabesinde yapımına H.906/M.1500 yılında başlandığı ve H.911/M.1505 yılında tamamlandığı yazar ve mimar olarak üç isimden bahsedilir; Mimar Kemaleddin, Mimar Hayreddin ve Yakup Şah b. Sultan Şah. İsimlerden hangisinin mimarbaşı olduğu çok da önem arz etmez. Ortaya çıkan eser muhteşemdir çünkü.
Dört fil ayağı üzerine yerleştirilen orta kubbe ve iki yanda yarım kubbeler ve camiyi oluşturan diğer unsurlar devrinin teknik üstünlüğüne işaret eder.
Sağ taraftaki hünkâr mahfili, devşirme denilen tarzda birbirinden değişik ebat ve renklerde on yuvarlak sütun üzerinde yükseliyor. Bir sanat şaheseri olan dantel gibi işlenmiş mihrap, zarif mermer kum saatleri, burmalı ve rumî oymalarla bezeli. Eskiden mihrabı süsleyen ve Şeyh Hamdullah’a ait olduğu söylenen ayet-i kerime hat levhası günümüzde ne yazık ki mevcut değil.
Caminin yeşil, gri, pembe ve kırmızı granitten yapılmış yirmi sütun üzerine yirmi dört kubbeli avlusuna üç kapıdan giriliyor. Abidevî kapıların iç ve dış kemerleri üzerinde kabartma sülüs hat yazıları, yer yer fildişi oymalar ve camiinin inşa tarihini ifade eden Şeyh Hamdullah’a ait kitâbe bulunuyor. H.906/M.1500 yılında başlanıp H.911/M.1505 bitirildi.
Caminin iki yanında “âyende ve revendenin” yani şehir dışından gelip giden ihtiyaç sahiplerinin kısa süreli olarak barınmasına, misafir edilmesine mahsus mekânlar olan tabhâneler yapılmış. Minareler ise Osmanlı-Türk mimarisinde nadir rastlanan bir şekilde bu tabhânelerin en dış köşelerine yerleştirilmiş. Birer şerefesi bulunan minareler arasında 79 metre mesafe var. Orijinal süslemesi günümüze kadar korunan sağdaki minare mimarisi ve süslemesi bakımından eşsiz sayılıyor.
Cami İstanbul’da 1509’da meydana gelen ve “Küçük Kıyamet” diye bilinen depremden zarar görmüş. Sonrasında kısmen onarılan cami 1573’de Mimar Sinan tarafından yapılan bir kemerle güçlendirilmiş.
Geçmişte, konumu itibariyle caminin avlusu ve çevresi çeşitli esnaf ve pazar erbabının bir araya geldiği ramazan sergilerinin açıldığı bir merkez olmuş.
Evliya Çelebi’nin aktardığına göre Sultan II. Bayezıd “İkindi namazının sünnetini terk etmeyen camiyi açsın” diye buyurmuş. Kimse çıkmayınca “Elhamdülillah hiç terk etmedim” diyerek açılışı yapıp ilk namazı bizzat kıldırmış.
Yine Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde şu hikaye anlatılır: Bu caminin temeline başlandığında mimarbaşı, “Padişahım mihrabı nice koyalım?” diye sorunca Sultan Bayezid-i Veli, “Ayağım üzere bas” der. Sultanın ayağı üzere basınca Kabe-i Şerif’i gören mimar, hemen Bayezid Han’ın ayağına yüz sürüp, ilk olarak caminin mihrabını yapar.
Bir rivayete göre, İstanbul’da Beyazıt Camii yapılana kadar kıble tayininde, Mesacid-i Evvel denilen, İstanbul’da Kâbe’ye en yakın camii olan “Akbıyık Mescidi” esas alınırmış. Ama Sultan Beyazıt Han’ın bu kerametinden sonra İstanbul’da inşa edilen camilerin kıble tayininde hep Bayezıd Camii esas alınmış.
2012-2020 arasında kapsamlı bir restorasyon gören Bayezıd Camii turistlerin olduğu kadar İstanbulluların da ziyaretini bekliyor. Bir hafta sonunda Bayezıd Meydanını ve Camisini, ihtişamlı girişiyle İstanbul Üniversitesi’ni, etraftaki diğer tarihî mekanları, Kapalıçarşı’yı, Sahaflar Çarşısı’nı gezip çocuklarımıza yaşadıkları şehrin geçmişini ve güzelliklerini öğretmek güzel olmaz mı?
Yorumlar