Kültürel

Beş Şehir

3

Bu ay karşınıza Tanpınar’ın Beş Şehir‘iyle çıkıyorum.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden biri. Kendisi “Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında” gibi bir dizeyi söyleyebilecek büyük bir deha, öykücü, romancı, şairdir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Huzur, Mahur Beste gibi eşsiz romanların yazarı, Yahya Kemal’in sadık öğrencisi, Türk edebiyatında adı geçen birçok yazarın da hocası. Musikiden çok şeyler ümid ederek hayatını ve sanatını onun etrafında kuran nadide bir şahıs. Tanpınar bir dönem Mimar Sinan Üniversitesi’nde rektörlük de yapmış, şimdilerde bu üniversitede onun adına bir araştırma merkezi de kurulmuştur. Daha sayamadığımız pek çok özelliğe sahip olan bu kıymetli yazar bu sayfada yerini almasaydı ayıp ederdik diye düşündüm ve en önemli eserlerinden biri olan Beş Şehir için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.

Tanpınar, Beş Şehir‘in  önsözünde, kitabın asıl konusunu “hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyak” olarak tanımlamıştır.  1946’da 45 yaşındayken basılan bu kitabı on dört yıl sonra 1960’da, ölümünden yalnızca iki yıl önce, Konya ve İstanbul bölümlerinde önemli değişiklikler yapılarak yeniden yayınlamıştır.  Tanpınar bu esere ömrünü vakfetmiştir desek yeridir. Kitabı okurken, çocuk, genç, yetişkin ve olgun Tanpınar’ı ayrı ayrı gözlemleyebiliriz. Eskinin kaybolmasından duyulan üzüntü, yeninin getireceklerine karşı duyulan istek satırlarda bizi kendine çeker. Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’dan oluşan bir sentezle yaşadığımız coğrafyanın ruhunu koklarız.

“Gideceğimiz yolu hepimiz biliyoruz. Fakat yol uzadıkça ayrıldığımız âlem, bizi her günden biraz daha meşgul ediyor. Şimdi onu, hüviyetimizde gittikçe büyüyen bir boşluk gibi duyuyoruz, biraz sonra, bir köşede bırakıvermek için sabırsızlandığımız ağır bir yük oluyor…. Mazi daima mevcuttur,” derken bana göre şimdilerde çoğumuzun yaşadığı şehirlerde,  kalabalık metrolarda, dört beş şeritli büyük yollarda, yüksek binaların çevresinde dolaşırken hissettiği garip duyguları tasvir ediyor. “Beş şehir işte bu hesaplaşma ihtiyacının doğurduğu bir konuşmadır,”  diyor Ahmet Hamdi Tanpınar. 

Kitap Ankara ile başlıyor. Ankara, her zaman milli mücadele yıllarının tesirini taşır Tanpınar’a göre. Ankara Kalesi’ni ve kalenin/şehrin Etiler’den başlayan, Roma İmparatorluğu’ndan geçen, Selçuklu ve Osmanlı’ya uzanan tarihini anlatır. Ona göre “Türk velileri Roma ve Bizans taşlarıyla sarmaş dolaş yatarlar.” Ankara Ovası’na bakarken Hacı Bayram’ın müridleriyle ekip biçtiği tarlaları seyreder, İstanbul fethinin nurani yüzü olan Akşemseddin’le karşılaştığını hayal eder, Evliya Çelebi’nin ve Mimar Sinan’ın izlerini takip ederek adeta Alparslan’ın rüyasını yeniden görür, ülkenin milli mücadele yıllarından nasıl çıktığını anlatır.

İkinci şehir olan Erzurum’a ise üç defa gitmiştir Tanpınar. Bu gidişlerden ilki çocukluğunda, ikincisi gençliğinde -Erzurum Lisesi’ne muallim olarak-, üçüncüsü ise İkinci Cihan Harbi’nin son yıllarındadır. Hepsinde de Evliya Çelebi’nin izini sürüp Lala Paşa ve Ulu Camii ile Osmanlı devri mimarisini yaşar. Erzurum taşından çokça bahseder kitabında, ona göre mimaride betonlaşmaya karşı çözüm Erzurum taşıdır. Ama kimse Tanpınar’ı dinlemez. Erzurum insanının mizacı uzun uzun anlatılır Beş Şehir‘de. Buranın musikisi de yine çok önemlidir onun için, Erzurum türküleri üzerinden bir medeniyeti önümüze serer.

Konya’da Tanpınar’ın Konya Lisesi günlerini yaşarız. “Konya insanı ya bir sıtma gibi yakalar, kendi âlemine taşır, yahut da ona sonuna kadar yabancı kalırsınız” der ve o uzun uzun Konya’nın tarihinden, Mevlevîlik’ten bahsederken Alaeddin Keykubat’ın, Hz. Mevlânâ’nın ve Selçukluların izini süreriz ve geliriz Bursa’da Zaman bölümüne. Evliya Çelebi’nin yanı sıra Türk beylerinin, Şeyh Edebali’nin, Nilüfer Hatun’un, Emir Sultan’ın mahremine dalarız Yeşil Bursa’da.

Bu kadar kelam ettik ancak kitabın yarısına gelebildik. Bundan sonrası tabii ki “İstanbul”. Bu bölümde kültürel değişimin travmatik boyutu derinlemesine incelenmektedir. Beş Şehir‘de İstanbul’u anlatırken bunu belirtir Tanpınar. Dünyada hiçbir şehrin İstanbul kadar değişim yaşamadığını söyler. Doğu Batı çatışmasını kendi narin hissiyatıyla sentezleyerek önümüze koyar.

Sevgili okuyucu, üzerine ciltlerce söz söylenebilecek bu eser için sınırlı alanımızda ben şimdilik bu kadar kalem oynatabildim. Edebiyatımızın en derinlikli yazarlarından olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir adlı bu meşhur kitabını, çok kişi bilir ama pek az kişi okumuştur diye düşünüyorum. Bu nedenle burada değinemediğimiz güzelliklerle de tanışabilin diye size en azından ömürde bir kere Beş Şehir‘i okumanızı salık veriyorum. Zaten bir kere okumayı başardıktan sonra tekrar tekrar okuyacağınıza eminim.

Esma Kütan Bilkil
Esma Kütan. 1983'ten beri yaşıyor 1989'dan beri okuyor 2005'ten beri diş hekimi 2011'den beri anne 2013'ten beri yazıyorInstagram/dishekimiesma

Kalbin Anahtarı

Sonraki içerik

3 Yorum

  1. Çok ilgi çekici görünüyor. Teşekkürler

    1. Teşekkür ederim 🙂

  2. Tam aradığım kitap hemen başlayacağım.

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir