İsm-i Subhân virdin mi var?
Bahçelerde yurdun mu var?
Bencileyin derdin mi var?
Garip garip ötme bülbül
Ötme bülbül ötme bülbül
Derdi derde katma bülbül
Benim derdim bana yeter
Bir dert de sen katma bülbül
Bilirim âşıksın güle
Gülün hâlinden kim bile
Bahçedeki gonca güle
Dolaşıp söz atma bülbül
…
Yunus cemalin pak derken
Cihanda mislin yok derken
Seher vakti Hak Hak derken
Bizi de unutma bülbül*
Yunus’un Bülbül Kasidesi… Yunus’un yakarışı, bir nevi ruhuna kulak verişi… Zira derler ki bülbül remzidir ruhun, gül remzidir Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (s.a.s.). İnsan, ruh ve cesed bir olan varlık. Ruh, ten kafesinde mahpus… Kanatlanıp uçmak ister ulvî âlemlere. Bilir geçici bir süre mahpus kalacağını. Ama ille ister ki ten kafesinde mahpus da olsam kokusunu alayım Gül’ün. Pek kulak vermeyiz veya işimize gelmez feryadını duymak. Ama Yunus kulak vermiş. Bilmiş derdini Bülbül’ün. Bülbül’ün derdi ayrılık. Kavuşmak ister Gül’üne. Öyle bir etmiş ki feryat, sığmaz olmuş kafesine. Vakit gelip çatmış, ayna kırılmış, ten kafeste durmamış uçmuş. Uçmuş uçmasına amma nasıl bir feryatsa, bizlere kadar ulaşmış.
(*) İsm-i Subhân: Allah’ın Subhân ismi.
Vird: Belli adette devamlı tekrarlanan şey. Zikrin de belli adetlerde devamlı yapılmasına vird denirmiş.
Bencileyin: Benim gibi.
Ruh öyle sıkışırki göğüs kafesine, çıkmak ister o darlıktan feraha.
Zorluklar öyle daraltır ki düğümlenen nefesini, dermandır hem gül, hem bülbül,hem de ağlamakta olan yüreği.