Uçak Taşkent’e yaklaşırken bulutların gölgesi aşağıda göz alabildiğine uzanan bozkırda siyah lekeler halinde görünüyor. Bu bulutlar, bu sonsuz bozkır bin yıldır değişmemiş, öylece kalmış sanki. Seyahatten anladığımız keşfetmekse değişimin değil değişmeyenin peşine düşüp öğrenmek istiyorum.
Şu küçük yuvarlak beyaz şekil Cengiz Han’a küsen bulut olmasın? Ne de olsa burası Cengiz Han’ın, Timur’un, Uluğ Bey’in toprakları. Bu coğrafyada binlerce yıllık şehirlerde yaşamış, savaşmış, ülkeler fethetmiş, baş kesip kan dökmüşler. Özbek, özüne yani kendine bey demekmiş. Kendine bey olan insanların topraklarındayım. Görmeyi beklediğim tarihî eserler kadar insanlarıyla olan benzerliklerimiz ve farklılıklarımız da ilgimi çekiyor.

Uluğ Bey Medresesi
Uluğ Bey meğer Timur’un torunuymuş ama adı tarihe dedesi gibi zalim bir hükümdar olarak değil, ilkleri keşfeden bir âlim olarak yazılmış. Uluğ Bey Rasathanesinde dünyanın dönüş hızını hesapladığı devasa düzeneğe ve gökyüzüne bir de Uluğ Bey’in gözleriyle bakmalı. Timur’un türbesi de keşif listemizin başında; Özbekler, Emir Timur diye yere göğe koyamıyor Aksak Timur’u, zulmünden, döktüğü kandan hiç bahis yok.
Hazreti Osman zamanından kalma ceylan derisi Kur’an-ı Kerim’i Çarlık zamanında Hermitage Müzesine kaçırmış Ruslar. Sonra emanetin asıl sahipleri güç bela izin alıp en hünerli hattatlarını göndererek kopyasını çıkarmış ve tam beş mushaf gelmiş Taşkent’e Petersburg’dan. Meğer bunlardan biri orjinal, diğerleri replikaymış. Orjinal mushafın Taşkent’e dönmesine Ruslar bilerek mi izin verdi yoksa Özbekler bunu kulaktan kulağa yayılan bir rivayete mi çevirdi belli değil. Önemli olan orada hissedeceğin huşu ve feyzin samimiyeti.

Şah-ı Zinde makamı
Semerkant’da Şah-ı Zinde makamına girerken, lacivert mavi nakışlı duvarlardan, işlemeli ahşap kapılardan geçiyorum. Bu topraklara İslamiyeti öğreten Kusas ibni Abbas’ın yaşayan sultan olarak manevi gücünü ve asırları aşan etkisini türbede okunan Rahman Suresini dinlerken yüreğimde hissediyorum.IMG_0421
Mavi ve yeşil çini kaplı tarihi medreselere girip bir rahlenin önünde diz çökmeyi, ortadaki havuzun etrafında Ali Şir Nevaî’yi başında sarığıyla ders verirken dinlemeyi hayal ediyorum. Zamanın donduğu tuğla camilerde, alçak gönüllü minarelerin gölgesinde namaz kılıp her biri sanat eseri ahşap oymalı kapıların tek tek fotoğrafını çekiyorum. Gündüz, Registan Meydanı’nın güzelliğiyle kamaşan gözlerim, karanlık bastırınca aynı meydanın binbir gece masalını andıran ihtişamıyla sükunet buluyor.

Registan Meydanı
Buhara’da Bahaddin Nakşibendi Hazretleri’nin süslemesiz, üzeri açık türbesinde dua ediyorum. Bahçede asırlık dut ağaçlarının gölgesinde geniş bir havuz ve etrafında hazretin tasavvufa dair cümlelerinin Özbekçe ve İngilizce yazılı tabelaları var. Anlayabildiğim kelimeler içimin huzurla dolmasına yetiyor. “Halkın yükünü hafifletin, halka yük olmayın.”

Bahaddin Nakşibendi türbesi
Limonata gibi bir bayram sabahında, uzak bir coğrafyada, müslüman bir ülkede bayram nasıl geçer merak ediyorum. Hareketli pazar yerinde üzerleri nakışlı yuvarlak ekmekler, yağda kızarmış çeşit çeşit tatlılar bayram bereketi. Ekmeğin buradaki adı nan. Rengarenk işlemeli takkeleriyle tezgahlarında oturan vakur duruşlu Özbeklerle sohbet güzel. Anneli kızlı, kızkardeşli bir örnek giyinmiş ışıltılı kadınlar her yerde. Tabelalarda yazan X, Q,O harflerine rağmen anlamını sezdiğim kelimeler muxabbat etmemize yeter.
Parklarda, yol kenarlarında ağaç diplerinden, çiçek tarhlarının etrafından yükselen fesleğen rayihasının izini sürdüm. Şehirlerin kendine özgü kokusu olur. Fesleğen kokusu baskı altında geçen yüz otuz yıla rağmen kadîm medeniyet mirasını itinayla korumanın, yeni olanı eskinin güzelliğine tercih etmeden tazelenmenin simgesiymiş, bildim.
Bir büyünün içinde isimleri efsunlu şehirlerden, Taşkent’ten Semerkant’tan Buhara’dan geçtim. Keşfederek kendimi yenileyip yola devam ettim.
Yazınızı okurken, en çok görmek istediğim kadim medeniyetin o beşiğini görmüş, gezmiş kadar oldum. Çok teşekkür ediyorum bu güzel yazı için.
Ben de teşekkür ederim gidip görmenizi isterim.
Fesleğen kokusu artık Özbekistan’ı hatırlatacak. Bir de yüreği güzel kiraz ablamı 🍒❤️
Çok teşekkür ederim yazımı beğendiğinize çok sevindim.
Ruha işlenen diyarlardan, ruhumuza aktarılan ne güzel satırlar olmuş.
Özbekistan ‘i bir kez daha sevdik.
Teşekkür ederiz