Kültürel

İnsan Bu Azizim

0

Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi’nin kaleminden ta’lik hattıyla yazılmış olan nutk-i şerife bakıyoruz. Nutuk, Allah velilerinin beyit yada kıta olarak yazdıkları şiirlere verilen isimdir. Sözleri Abdülkadir Geylâni Hazretleri’ne ait olan bu nutuk, insana Efendimiz’i (s.a.s.) ve aile efradını hatırda tutturan bir hediye adeta. Gelin bu ta’lik levhadaki yazılı olan sözleri birlikte okuyalım:

Lî hamsetün utfî bihâ harre’l-vebâi’l-hâtıma
El Mustafâ ve’l-Murtazâ ve’bnâhümâ ve’l-Fâtıma

Manası şöyledir:
Cehennemin yakıcı ateşini şu beş zat ile söndürürüm. Muhammed Mustafa (s.a.s.), kızı Fatımatü’z-Zehra, damadı Ali el-Mürteza ve torunları Hasan ile Hüseyin.

Ehl-i Beyt-i Mustafa olarak bildiğimiz bu beş zâta iman, insanı tüm âlemlerin yakıcı ateşlerinden de muhafaza eylermiş. Veba salgını olduğu zamanlarda ateşli hastalıklardan korunmak için yukarıda zikrettiğimiz nutkun yazılı olduğu levhalar evlere ve nice gönül hanelerine asılırmış.

Peki bu nutk-i şerifin okunması sadece zahiri ateşler için mi düşünülmüş? Kim bilir, belki de mesele dışarıdaki ateşten ziyade içteki ateşin şerrinden korunmaktır.

Şöyle bir dua duymuştuk: Allah benim şerrimden seni muhafaza eylesin.

İnsan bunu kendine konduramaz, şerri hep dışarıda arar. Oysaki iyilik de kötülük de içimizdedir. Hangisine vakit ayırır önemsersek onu büyütürüz. İyilik yapmak insanın fıtratına yüklenmiş zahmetsiz, kolay olan amiyane tabirle bedavadan doğal bir şeydir. Fakat kötülük zordur, emek ister, masraflı iştir. Tercihlerimizle insanlığımızı ortaya koymuş oluyoruz. Kötülük, şer deyince yakıcılık, ateş hatıra gelir. Ehl-i Beyti Mustafa’yı sevememek de ateşte olmak değil midir?

Rasulullah Efendimiz’in (s.a.s.) göz bebeği torunu Hüseyin Efendimiz susuzluktan kavrularak can emanetini teslim etmişti. Bildiğiniz gibi bu hadise evvelden insan olmanın ziyade temsili olan Allah Rasulü’ne (s.a.s.) bildirilmiştir. Fakat kendisinde ne gam ne neşe… İnsan olmak ne mübârek azizim.

Bu can yakıcı hadiseden bahsetmek dahi acıtıyor insanı.

Fakat Yezide lanet okuyacağına, ehl-i beyti Mustafa’ya salât u selâm oku demişler. Yezidi öyle yok say ki şerde dahi zikretme, vakti kirletme. Biz de yaratılışımızın doğal yapısıyla içteki Hüseyin’i duyalım, dinleyelim.

İnsan bu azizim, çiğ süt emmiş her şey beklenir, denilir ya… Hayır! Biz, cümleyi böyle devam ettirmeyeceğiz.

İnsan bu azizim, eşref-i mahlukat. Çünkü Rasulullah Efendimiz (s.a.s.) insanların sultanı idi. İki cihanın göz aydınlığı, en şereflisi, en kıymetlisi ve  kurtarıcımız idi. Alemler ve tüm kâinat onun hürmetine yaratıldık.

Nutuktaki bu sözlerin, kavuran Ağustos sıcaklarıyla birlikte vatanımızın ciğerlerinde baş göstermiş dört bir yandaki yangınlara-ateşlere su olmasını niyaz ederiz. Her evde asılı duran, her dilde söylenen bu nutuk sağanak sağanak rahmet olarak çağlasın. Canları yakan yezidlerin gözlerindeki ve içlerindeki ateşi sönsün. İnsan olmanın azizliği yakmakta değil, yanmaktaydı. İnsan olmak, yurdumun insanının derdiyle dertlenmekti. Yanan evine eşyasına değil de ektiği fidanlarına, büyüttüğü ağaçlarına ağlayan annenin ateşine duayla rahmeti yollamaktı.

Aşağıdaki levha dertlilerin dermanı Rasulullah Efendimiz’e (s.a.s) ithaf edilerek yazılmıştır. Derdimizi artırması için buraya bırakıyoruz.

“Ah, Ya Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem”

Albülfettah Efendi’nin celi sülüs hattıyla yazmış olduğu “Ah, Ya Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem” levhası.

B. Şerife
Kuşlar konmuş sesinin tellerine, sanırsın bahar gelmiş.

    Fesleğen Kokulu Şehirler

    Önceki içerik

    Ne İçindeyim Zamanın Ne Büsbütün Dışında

    Sonraki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir