Şeb-i Arus’u sinesinde muhafaza eden aralık ayında gönlümüz, Konya’da Hz. Mevlânâ’nın huzuruna varmayı, sema ayin-i şeriflerinin hakiki manasını idrak etmeyi ister. Bunu yapmak nasibimiz değilse de belki Mesnevî’den birkaç beyti anlamaya çalışmak sadrımıza şifa olur. Ya da Sümbül sokakta gezinirken Konya’nın en eski camilerinden biri olan Alâeddîn Camii hakkında bir yazı okuyup Şeb-i Arus haftasında Konya’ya doğru yola çıkmaya niyet ederiz.
O vakit buyurunuz;
Alâeddîn Camii, Anadolu’da Türk ve İslam medeniyetinin başlangıcı sayılan Selçuklu Devleti’nden bugüne kalan önemli bir eser. Şehrin tek tepesi olan Alâeddîn Tepesi’nde inşa edilmiş. Kitabesi, süslemeleri, türbeleri ile Selçuklu mimarisinin ilk örneklerinden.
Alâeddîn Camii’nin inşasına, Selçuklu sultanlarından I. Rûkneddin Mesud’un son devirlerinde başlanmış, II. Kılıçarslan devrinde tamamlanmış. Zaman ve imkanlar geliştikçe, I. İzzeddin Keykâvus döneminde, caminin doğusuna ilave bir alan daha yapılması düşünülmüş ve bu da Sultan l. Alâeddîn Keykûbad’ın hükümdarlığına nasip olup miladî 1221 yılında bitirilmiş. Görüldüğü üzere caminin bânisi olarak dört Selçuklu sultanını anmamız gerekiyor.
Minber kitabesinde kûfî hat ile yazılmış Sultan I. Mesud’un ve II. Kılıç Arslan’ın isimleri yer alırken külliyenin diğer yapılarında I. İzzeddin Keykavus ve I. Alâeddîn Keykûbat’ın ismini taşıyan kitabeler bulunmakta. Yapının bina emini Atabeg Ayas’ın ve mimarı Muhammed bin el-Dımışkî’ isimlerini de yine bu kitabelerde görüyoruz.
Alâeddîn Camii tek dönemde yapılan bir mabed olmadığı gibi mimari olarak da tekdüze bir tarzda ve benzer malzemelerle yapılmamış; İnşasında eski çağ kitabeleri, Grekçe yazılar içeren taşlar, kilise kalıntıları, Bizans yapı elemanları gibi devşirme unsurlar, tuğla, kesme taş, mermer gibi farklı malzemeler kullanılmış.
I. Alâeddîn Keykûbat döneminde yapılan taç kapıda Suriye özelliklerinin görülmesinin sebebi mimarın Şam’lı oluşuyla ilgili deniliyor. Kapının kemerinde zengi düğümü denilen örgü motifleri dönemin taş işçiliğine örnek teşkil etmekte. Camii’nin kale bedenlerini andıran kuzey avlu duvarlarında ve kapılar üzerinde mühr-i Süleyman biçiminde, dilimli bezemeler içine yerleştirilmiş kitabeler bu önemli Selçuklu eserinin tarihini aydınlatıyor.
II. Kılıçarslan’ın camii avlusunda yaptırdığı kümbette biri II. Kılıçarslan’a ait sekiz sandukada Selçuklu sultanları medfun. I. İzzeddin Keykavus’un yapımını başlattığı ikinci kümbet ise tamamlanamadan kalmış.
Alâeddîn Camii, 1889-1890 yılında Sultan II. Abdülhamid’in fermanı ile onarılmış.
I. Dünya Savaşı yıllarında askerîyeye tahsis edilip ibadete kapatılmış. 1958’den itibaren duvarlarında tehlikeli çatlakların ortaya çıkması üzerine tamirine başlanmış ve tamir uzun yıllar devam etmiş.
Caminin en önemli bölümleri, mihrap, minber ve mihrap önü kubbesi.
Görkemli taş mihrap bir zamanlar muhteşem çinilerle bezeliymiş. Etrafını çevreleyen bordürlerde celî sülûs hatlar yazılıymış. Yazık ki zamanın etkisiyle dökülen ve bir kısmı da çalınan bu çinilerin yerini yeni ve özgün olmayan çiniler almış.
Kündekâri minber, caminin en önemli unsuru. Selçuklu ahşap işçiliğinin en zarif örneklerinden olan minber, Ahlatlı Hacı Mengüberti adlı bir sanatkâr tarafından 1155 yılında yapılmış. Ceviz ağacından ve geçmeli “kündekâri” tekniğiyle hiç çivi kullanılmadan yapılan muhteşem minber gerçek bir şaheser. Minberin kapısı üstündeki kûfî kitabede Sultan I. Mesud’un adı işlenmiş. Alınlıkta da Mü’min sûresinin 16. âyetinin son kısmı yazılı.
“Limeni’l-mülkü’l-yevme lillâhi’l-vâhıdi’l-kahhâr”
Yazımı kaleme alırken sadece Alâeddîn Camii’nin tarihi ve mimarî özelliklerinden bahsetmek niyetindeydim. Ancak camiye dair öğrendiklerim gösterdi ki devletler ve sultanlar ömürlerini tamamlayıp tarih sahnesinden çekilirken geride bıraktıkları eserler adlarını yaşatır. Sanatkârlar, mimarlar, çini ve ahşap ustaları da isimlerini yaptıkları esere işleyerek ölümsüz olmayı ararlar. Devirler geçip, zaman akarken, insan hiç ölmeyeceğini düşünürken, asıl hakikat minber üzerine nakşedilen ayeti kerimeyle aşikar edilmiş oysa;
“Bugün mülk kimindir? Tek ve Kahhâr olan Allah’ındır.”
Rabbim idrak etmeye de nail eylesin.
Aladdin Camii ziyarete giderseniz orada caminin bakımıyla ilgilenen yaşlı amcayla sohbet etmenizi önermek isterim.