Güncel

Osmanlı’da Derviş Kıyafetleri

0

Osmanlı döneminde erkeklerin statülerinin tanımlanmasında, giyim şekli görsel iletişim dilinin çok önemli bir parçasıdır. Dış görünüş konusundaki bu ilkeler öyle kesin ve net olarak uygulanmıştır ki, belirlenen tasarım veya renk üzerinde yapılan herhangi bir değişiklik hemen fark edilmiş ve uyarılmıştır.

Giyim toplumsal hiyerarşinin korunmasının bir parçası olduğu için hazırlanan model ve tasarım zenginliğine, kumaşın cinsine ve süslemelerine önem verilmiştir. Belirli dönemlerde, başa geçen padişahlar tarafından giysilerin renk, model ve kumaş kaliteleri hakkında fermanlar hazırlanır, bu fermanlar halka duyurulurdu. Halkın kendi sınıfına, rütbesine, statüsüne ve mesleğine tahsis edilen kıyafetle dolaşması; Divan-ı Hümayun toplantıları, sefer, mevlit, bayram ve  her türlü merasimlerde rütbe ve mesleklerine göre kıyafet ve başlıklar giymesi istenirdi.

İçinde bulunduğumuz ayın da “şeb-i arus”u içinde barındırması sebebiyle bu yazımızda öncelikle tekke ve zaviyelerde eğitim gören dervişlerin, mevlevilerin, tarikat ehli olan kişilerin kıyafetlerini biraz daha detaylı olarak inceleyelim isterim.

Osmanlı döneminde dervişler genellikle elifî denen; ağı, pantolon ağından biraz daha geniş bir şalvar; yakası bir parmak eninde ve sol taraftan iliklenen, bele yahut belden biraz aşağıya kadar inen, dar kollu ince bir gömlek; bu gömleğin üstüne de kolsuz, yakasız, fakat omuzlara gelen yerlerinde omuz başlarını örtecek şekilde bele kadar inen önü açık bir yelek  olan haydariye, hepsinin üstüne de yakasız, topuklara kadar uzun hırka adı verilen belsiz, düz bir pardösü giyerlerdi.

Sikke ve Arakıyye: Sikke dövme yünden yapılan, beyaz,  30-40 cm uzunluğunda, genellikle beyaz, kahve veya bal rengi olarak yapılan bir baş giysisidir. Arakıyye ise, teri alması için başa giyilen beyaz renkli takkedir. Tek başına giyilebildiği gibi, fesin veya sikkenin altına da giyilirdi. Arakıyye, önceleri bütün halk tarafından giyilirken, daha sonraları sadece dervişlerin giydiği ve böylece derviş çeyizi olarak ün yapan bir tür takke olarak tanınmıştır.

Tennure: Dervişin tennuresi kefenidir. Her tarikin kendine mahsus bir zikir kıyafeti vardır, bu kıyafet beyaz ve pamuklu kumaştan yapılır. Derviş o zikir üzere öldüğünde kefeni üstünde hazırdır. Derviş zikirde göçebileceğinin, yani her an ölebileceğinin tefekkürüne vesile olsun diye tennuresini ibadet ve taatında üzerinden eksik etmezdi. Tennure kolsuz, yakasız, göğse kadar önü açık ve bele kadar kısmı dar olup belden aşağıya doğru gittikçe genişleyen bir elbise çeşididir. Etekleri, üstüyle kıyaslanamayacak kadar geniş altı parçadan meydana gelir, etek kısmına içten 1ocm eninde keçeden bir parça dikilirdi.

Elif nemed: Kumaştan hazırlanan bir kuşağın içine, ince keçe yerleştirilerek yapılan bir kemerdir. Nemed, keçe anlamına gelir. Elife ise ülfet, muhabbet, bir araya gelmek manasındadır. Elif nemed tennurenin üzerine bele üç defa sağdan sola dolanılarak sarılır. Bir ucu belin sol tarafına gelecek şekilde ayarlanır, öbür ucu üstüne getirilir. Bu uçta uzunca bir şerit vardır. Bu, kuşağın orta yerinden ve üst tarafından bele sıkıca dolanıp ucu, kuşağın arasına sıkıca sokulur, bu şekilde elfe nemed şeritle bağlanmış olur. Bu kuşağın eni 8-10 cm, uzunluğu ise 150 cm kadardır.

Deste Gül: Tennurenin üstüne hırkanın içine giyilen bir tür erkek yeleğidir. İnce ve daha çok beyaz kumaştan yapılır. Dar ve düğmesiz kollu, kolların bedene eklendiği yerler japone, önü açık, bele sarılan elfe nemede kadar inen, ince kumaştan yapılan dar bir yelekti. Ön kısımda, sol parçanın ucunda, aynı kumaştan bir parmak eninde bir şerit vardır ki bu şerit, elifî nemede sokulur. Bu şekilde Sema’da sola tarafın açılmaması sağlanmış olurdu.

Hırka: Tören hırkası olan bu giyim, kolları yetmiş santimetre genişlikte ve bir metreyi geçen uzunlukta, önü açık yakasız ve düğmesizdir. omuzlardan ayak bileğine kadar uzanan, bol, cübbeye benzeyen ve genellikle siyah renktedir. Yakaların yanından aşağı koyu yeşil ve bir parmak, yahut daha dar bir ende uzun şerit, eteğe kadar iner ve eteği boydan boya kaplardı ki buna «istiva» denirdi. Ekseriyetle siyah renkte olan ve mevsime göre yünlü, yahut keten kumaştan yapılmış bulunan hırkayı dervişler, arkalarına alırlardı. Kollarını giymezler, önünü içeriden elleriyle kavuştururlardı. Yalnız namazlarda, bayramlarda veya sair bir törende, görüşme zamanı kollarını giyerlerdi. Namaz veya tören biter bitmez kollarını çıkarırlardı.

Sema ve Yer Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?

Önceki içerik

Konya Alâeddîn Camii

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir