Kültürel

Simurg Efsanesi

0

Cife-i dünyâ değil kerkes gibi matlupumuz 

Bir bölük ankâlarız Kâf-ı kanâat bekleriz      

(Fuzûlî)

“Anadolu” kelimesini duyan kim olursa olsun içinde bir çerağ uyanıyorsa bizdendir.

Bir varmışla başlar hikayeler. Bir varmış bir yokmuş mudur yoksa evvel zamanın içinde midir dışında mıdır bilinmezken Allah’ın deli kulları çokmuş. Allah’ın 30 delisi 30 yaşındaymış. Ama bizden daha delisi hiç yokmuş.

Günlerden bir gün delilerden bir deli efsanelerin beşiği Anadolu’da kuş avına çıkmış. Zeytin ve dut ağaçlarının dalları ve yaprakları arasında çeşit çeşit kuşlardan oluşan bir kuş toyuna denk gelmiş. İlk başta her türden kuş bir arada deyip bu toya çok sevinmiş. Hepsini birden nasıl avlarımın planlarını yapmaya başlamış. Ürkütmeden yaklaşmak gerek diyerek ağaç gövdelerine saklana saklana biraz daha yaklaşmış toya.

Konuşulanlara kulak kabartmış; o da ne konuşmalar bizim delinin ilgisini çekmiş.

Kuşlar kargaşa ve kaostan kurtulmak gerek diyorlarmış da başka bir şey demiyorlarmış. Kumru, üveyik, doğan, keklik, papağan, tavus, bülbül… Herkes bir liderimiz olmalı kanaatindeymiş.

Süleyman Peygamber’in yoldaşı yareni olmuş olan hikmetli kuş Hüthüt, tüm sekîneti ile kuşların dertlerini dinlemiş, sonra usulca söze girmiş:

“İstediğiniz şey aslında mümkün. Bilgelerin diyarında dağların, tepelerin, vadilerin ve denizlerin ardında bir kuş var. O bize yol gösterir. Eğer ona gidebilirsek o bize sahip çıkar.”

Kuşların gözleri parıldamış. Hepsi heyecanlanmış. İçlerinden birisi “Nerededir bu kuş? Adı sanı yok mudur?” diye sormuş.

Hüthüt gözlerini en ırak dağlara dikmiş, derin bir nefes almış:

“Var, var elbet. Ona Simurg derler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindedir. Kaf dağına varmak için ise yedi dipsiz vadiyi, gölü, ovayı dereyi tepeyi aşmak gerekir; bu engellerden her biri bir diğerinden daha çetindir.

Kuşlar heyecanla ve Hüthüt’ün sancağı eşliğinde Simurg’a doğru teker teker kanat açmaya başlamışlar.

Bizim deli de arkalarından bakakalmış. Halbuki hikayenin sonunu o da merak etmiş de ondan ilişmemiş kuşlara. Arkalarından dua etmekle yetinmiş.

Kuşlar o kadar uçmuş o kadar uçmuş ki geçtikleri ovaların, gördükleri denizlerin haddi hesabı yokmuş.

İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar birer birer ayrılmış sürüden. Yorulanlar kanat çırpamayanlar olmuş. Açlık ve susuzluktan takatten düşenler olmuş.

Menzil uzun, yol çetinmiş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’ uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle. Her vadinin kendi zorluğu, kendi imtihanı varmış.

Önce bülbül dönmüş yolundan. Güle olan hasreti nefessiz bırakmış. Sevdasına geri dönmüş. Papağan, güzelliğini bahane etmiş. Tüylerinin parlaklığından vazgeçmemiş. Tavus kuşunun kibri ağır basmış. Doğan, keskin gözlerine güvenmiş. Hepsi hangi zaafı ağır geldiyse ona teslim olmuş ve dönmüş yolundan.

Böyle böyle son vadi olan yok oluş vadisine geçip de Kaf Dağı’na ulaştıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış.

Bu otuz kuş Simurg’un yuvasına vardıklarında kendilerinden başka hiçbir şey bulamamışlar. Yalnızca yuvanın duvarları ışıl ışıl parlıyor ve keskin kayalarda kendilerinden başka hiçbir şey görünmüyormuş. İşte o zaman Simurg’un kim olduğunun farkına varmışlar. Simurg aslında kendileriymiş.

Farsça da Si; otuz, Murg kuş demekmiş. Böylelikle kuşlar asıl yolculuğun kendi içlerine olan yolculuk olduğunu anlamış ve yalnızca bu yedi zorlu  engelden geçebilen kuşların gerçekte Simurg olduğunu öğrenmişler.

Bizim deli de kuşların akıbetini merak ederken çok beklemiş geri dönecek olan var mı diye. Beklediği günlerden bir gün evvela Bülbül görünmüş ufukta. Bülbül olanı biteni bir çırpıda anlatmış. Sonra teker teker dönenlerle konuşmuş derken bir tüy süzülmüş gökyüzünden, rengarenk, ışıl ışıl. Eline almış tüyü ve o zaman anlamış ki kuşlar Simurg’a kavuşmuş. Efsane bu ya  bizim deli de kendi Simurg’unu aramaya çıkmış o tüy ile.

İnsanlarda eksik aramak yerine kendi eksiğimizi tamam etme derdine düştüğümüz gün hepimiz kendi Simurg’umuza –Zümrüd-ü Anka, Kerkes, Dumrul, Hüma, Bülbül-i Anka, Pehlevi- kavuşacağız.

Rukiye Ersoy
Her şey hikayeyken bizde kendi hikayemizin peşine düşmüş bir yolcuyuz.

12. İlâhî İsimler İle Aramızdaki Bağ

Önceki içerik

Bizde Selam Parayla

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir