Allah kısmet etti, Amerika’ya taşındıktan birkaç ay sonra başımı örttüm.
Başımı örttükten sonra alelade zamanlarda ve yerlerde hiç tanımadığım insanlar bana selam vermeye başladı. Siyahisi, beyazı, zengini, dilenen evsizi… Hangi birini anlatayım. Caddede gezerken, market otoparkında yürürken, benzin almak için beklerken bir anda “esselâmu aleyküm sister!” sesiyle dünyanız değişiveriyor. Ecnebî topraklarda hayatınızda daha önce görmediğiniz birinden gelen o selam kanatlanıp kalbinizin üzerine narin bir kelebek gibi konuyor. Selâmı veren kişiye hemen kanınız kaynıyor, sanarsın kardeşin…
Eyvallah kardeşim.
Burada sonradan Müslüman olan insanlar, etrafta başka bir Müslüman görünce çok büyük bir coşkuyla selam veriyorlar. (Şuraya gözleri kalplerle gülen bi emoji bırakayım.) Eğer ortam müsaitse kendisinin İslam’la tanışma hikayesini bile anlatan oluyor.
Diğer tarafta ise doğuştan Müslüman1 olan iki insanın karşılaşması var. Mesela bakınız ben ve bir başka kapalı hanım abla birbirimizi görüp ya göz kırpıyoruz ya da kafa selamı veriyoruz. Eğer denk geldiğim kişi özgüveni çok yüksek bir kimse olup da Amerikalılar gibi yüksek perdeden veremiyorsa selamı çoğunlukla böyle oluyor. Ancak böylesi de çok güzel, yabancı bir ortamda bir tanıdıkla göz göze gelmek gibi. O zaman da gönlünüz neşeyle doluyor.
Ha bi de hiç selam vermeyenler var. Çekingenlik midir, yabancılık mıdır, İslam’ın yalnızca kalıpta kalmasından mıdır, korkudan mıdır bilinmez. Mesela ben de çok çekiniyorum; anlamsız bir “el alem ne der” kaygısıyla Müslüman olduğunu düşündüğüm bir hanım ablaya sesli sesli “esselâmu aleyküm” diyemiyorum canım Amerikalı sister ve brotherlarımın yaptığı gibi. Ancak en azından göz teması kurmak için gözlerimi dikip bakıyorum ki o da bana baksın da kafa selamı vereyim, bi tebessüm edeyim falan ama yok. Abla beni görmemek, bana bakmamak, temas kurmamak için çabalıyor adeta. Böyle durumlarda da sanki çarşıda gezerken benden hoşlanmayan bi akrabamla karşılaşmışım da görmezden geliniyormuşum gibi kötü hissediyorum.
Sonradan kendi kendine Müslüman olan Amerikalı bir ablamızdan bahsedip sözü size bırakmak istiyorum. Bu hanım abla evde bir süre kendi kendine ibadet ettikten sonra başka Müslümanlarla da tanışmak için cesaretini toplayıp camiye2 gitmeye karar veriyor. Camiye gittiğinde kendisine selam verilince karşılığını en doğru şekilde telaffuz ederek verebilmek için evde defalarca “ve aleyküm esselâm” tâlimi yapıyor. Müslüman olduktan sonra aldığı ilk selama en güzel şekilde karşılık vermek istiyor. Ne kadar güzel ve narin bir his.
Neyse bu abla daha camiye ayak basar basmaz onu gören bir “hacı” amca ‘hey hey hey sister sol ayağınla değil sağ ayağınla gireceksin!’ diye uyarıyor. Ayağını düzeltip içeri giren ablamızı bu sefer de içerdeki bir diğer “hacı” amca ‘hey burası erkeklerin yeri, kadınlar diğer kapıdan!’ diye kışkışlıyor. Neyse ablamız moral bozmuyor, caminin ücra bir köşesinde kalmış kadınlar girişini bulup ‘ilk aşamayı kazasız belasız atlattık’ deyip namaza duruyor ki o da ne?! Namazı bitirmesiyle birlikte orada bulunan “hacı” teyzelerden biri ‘öyle değil böyle kılıcan, elini oraya koyma, ayağını gözüne sokma’ şeklinde namaz dersi vermeye başlıyor bu yeni Müslüman olmuş, büyük bir heyecanla camiye ilk defa gelen ablamıza.
Nihayetinde tek bir selam alamadan, defalarca talimini yaptığı “ve aleyküm esselâm” kelimelerini dile getiremeden camiden ayrılıyor ablamız. Bu hatırasını da camiye ilk ve son gidişimdi şeklinde aktarıyor.
Ne demişti Yusuf İslam:
Eğer Kuran’dan önce müslümanları tanısaydım asla müslüman olmazdım.
1-Doğuştan Müslüman: Müslüman bir ülkede süslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen kimseyi kastediyorum.
2- Cami: Amerika’da cami, bulunduğunuz şehre göre bir gökdelenin 18. katı veya herhangi bir mahalledeki müstakil bir ev şeklinde karşınıza çıkabiliyor.
maalesef kolaylaştırmıyoruz. Olabildiğine zorlaştırıyoruz.
Rabbim sadece zahiri değil , batiniyle de müslüman görünebilmeyi nasip eylesin..
esselâmu aleyküm güzel kardeşim!
ve aleyküm es selam!