“Dünyanın artan iyiliği kısmen tarihsel olmayan eylemlere bağlıdır: İşlerin benim veya senin için kötü olabilecekken olmayışı, yarı yarıya bağlılıkla gizli bir hayat yaşayan ve ziyaret edilmeyen mezarlarda dinlenenlerden dolayıdır”
Hayat Ağacı (2011) filmi ile tanınan yönetmen Terrence Malick’in (2019) yapımı, Franz Jägerstätter hayat hikâyesinden uyarlanan son filmini, İKSV Filmekimi festivalinde beyaz perdede izleme şansı bulanlardanım.
Film II.Dünya savaşının Nazi işgali altındaki Avusturya’sında 1940-1943 yılları arasında geçiyor. Askere çağırılan kişiler, Hitlere bağlılık yemini etmek zorundaydılar, Franz’da bunlardan biriydi.
“Dualarımız cevap bulamadığı zaman biz ona sadık kalırsak O da bizde kalır.”
Franz eşi Fani ve üç çocuğu ile Avusturya’nın sıcak insanlık ilişkilerinin bulunduğu muhteşem doğaya sahip bir köyde geçimlerini tarım işleriyle uğraşarak kazanan bir hayat sürmektedirler. Koyu bir katolik olan Franz, savaşta askere çağırılır, askerde masum insanların katledilmesine şahit olur. Görevi bitince geri dönen Franz, tekrar askere çağırılır ama Nazi ordusu için savaşmayı reddeder. Köyde herkes Hitler’i savunurken, vicdanî retçi olan Franz ve ailesi köyde dışlanır ve köylüler tarafından psikolojik şiddete maruz kalırlar. Herkesi karşısına alan Franz, katolik kilisesinden yardım ister. Kilise de Nazi ordusu ile uzlaşma yapmasını, otoriteye boyun eğmesini ister. Otoriteye boyun eğmeyi kabul etmez ve Hitler’e bağlılık yemini etmeyince tutuklanır. Almanya’ya yargılanmaya gönderilir.
“Adaletsiz davranmaktansa adaletsizliğin kurbanı olmak yeğdir.”
“Hakikat ile savaşmayacaklar, sadece onu görmezden gelecekler.”
Duruşmada Hâkim’in;
“Savunma yapacak mısınız?” sorusuna;
“Hayır ben yanlış bir şey yapmamak için savaşa katılmıyorum” der.
Yargılanma sonucu hainlikle suçlanan Franz idama mahkûm edilir.
İdam öncesi eşini görmeye giden başvurduğu tüm kapılar yüzüne kapanan Fani, eşine; “Seni çok seviyorum ve her zaman olduğu gibi bugün de fikirlerini destekliyorum.” diyerek veda eder.
Avusturya dağlarında, bize sadece savaşın soğuk yüzünü göstermeyen aynı zamanda doğanın görsel şölenini de sunan filmde Franz ne devrimci ne de bir direniş hareketin parçasıydı. Savaşın büyük günah olduğunu düşünüp ve bu sebeple otoriteye karşı geliyor; ahlâkın üstünde bir erdem olmadığını savunuyordu.
Filmdeki şiirsel diyaloglar bu seyri cezbedici kılan özelliklerin başında sayılabilir. Bu yönüyle film, belgesel niteliğinde bir hikaye çıkarır karşımıza. Hayat, insan, varoluş, irade konularında sizleri de düşünmeye sevk edeceğini tahmin ettiğimiz Franz’ın hikâyesini belki bir iki damla gözyaşı ile seyredeceksiniz fakat buna değer. İyi seyirler dileriz.
Yorumlar