Kültürel

Ahî Çelebi Camii

0

Evliya Çelebi’nin neden seyahatle vazifelendirildiğini hiç merak ettiniz mi? “Şefaat Ya Resulullah” demek isterken ağzından “Seyahat Ya Resulullah” cümlesinin çıktığını, bunun üzerine de ömrünü seyahatle ve gezip gördüğü şehirleri, mekanları, makamları yazmakla geçirdiğini belki duymuşsunuzdur. Bunun bir rivayet olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Ama aşağıda okuyacaklarınız fikrinizi değiştirebilir.

Evliya Çelebi  Seyahatnâme’sinde  yaşadığı bir yakaza halinden bahseder. Eskilerin, “Beyne’n-nevm ve’l-yakaza” dediği, uykuyla uyanıklık arasında yaşanan bu hadiseyi şöyle anlatır:

Yıl 1630 (hicri 1040), aylardan Muharremdi. Aşure gecesi Kur’ân okudum, dualar ettim. Peygamber Efendimizi çok özlemiştim. Biraz dinlenmek için yuvarlak yastığıma yaslandım. Uyku ile uyanıklık arasında idim. Bir anda Yemiş iskelesi yakınındaki Ahî Çelebi Camii’nde buldum kendimi. Bu, helâl para ile yapılmış bir camidir. İçinde yapılan dualar boşa çıkmaz diye bilinir. Vakit, sabah namazı vaktiydi. Kapıdan bir sürü silâhlı ay parçası yiğit girdi içeri. Caminin nasıl aydınlandığını anlatamam. Sanki gökten ay kopmuş, sonra bu aya yüzlerce ay ve yıldız daha katılmış da camiyi doldurmuştu. Bu nur yüzlü askerleri hayranlıkla seyrediyordum.”

Evliya Çelebi’ye içeri giren zatları okçuların piri Sa’d b. Ebû Vakkas anlatır;

Peygamberler, evliyalar, Peygamber Efendimizin dostları, Medineliler, Mekkeliler ve Kerbelâ şehitleri… Mihrabın önünde gördüğün, Veysel Karanî, solda duvarın dibindeki müezzinlerin piri Habeşli Bilâl. Şu sancakla gelen al elbiseli askerler de şehit ruhları. Başlarındaki zat ise şehitlerin serdarı Hazreti Hamza’dır…”

Yaşadığı o hal içinde Efendimiz’le (s.a.s.) karşılaşmasının heyecanı apaçık görülür Evliya Çelebi’de;

….cami kapısında apaçık bir nur belirdi. Zaten aydınlık olan cami bir kat daha aydınlandı. Sağında Hasan, solunda Hüseyin ile Peygamber Efendimiz göründü. “Bismillah” diyerek içeri girdiler. İçeride bulunanlara selâm verdiler. Mihraba geçip sabah namazının sünnetine durdular. Korkudan mı, heyecandan mı bilemiyorum titremeye başlamıştım. Hazreti Peygamber, Hilye-i Hakani’de anlatıldığı şekilde idi. Hayran hayran seyrediyordum.”

Evliya Çelebi o heyecanla Peygamber Efendimiz’den (s.a.s.) şefaat niyaz edecekken ağzından seyahat çıktığını kendi üslubuyla şöyle ifade eder;

Dokunsalar ağlayacak gibi idim. Her tarafım titriyordu. Aklım başımdan uçmuştu sanki. Hiç halime bakmadan, haddimi bilmeden Hz. Peygamber’in mübarek ellerine dudaklarımı kondurdum. Dileğimi söyledim ama heyecandan “Şefaat Ya Rasûlallah” diyeceğime “Seyahat Ya Rasûlallah” demişim.

Hz. Peygamber tebessüm buyurdular.

– Seyahat ve ziyareti bu kuluna kolay eyle Ya Rabbi, dediler ve dua buyurdular.

Ardından hep birlikte “Fatiha” okuduk. Orada bulunan herkesin mübarek ellerini öperek hayır dualarını aldım. Kiminin eli misk, kiminin menekşe, kimininki de karanfil gibi kokuyordu.
Hz. Peygamber’in mübarek kokusu ise zağferan ve kırmızı gül gibiydi.”

Evliya Çelebi yaşadığı hâli Kasımpaşa Mevlevîhanesi Şeyhi Abdullah Dede’ye anlatır.

“Cihanı dolaşan bir gezgin olacaksın. Güzel sonuç alacaksın.
Peygamber Efendimiz’in şefaatine erip, cennete gireceksin, evvela bizim İstanbulcağız’ı tahrir eyle. Haydi, durma, yürü, işin rast gele.”

Bu tabiri ve işareti alan Çelebi, ömrünü seyahat ederek ve hatıralarını sade ve samimi üslubuyla kaleme alarak geçirir. On ciltlik Seyahatnâme adlı eseri kültür tarihimiz için çok kıymetli bir külliyattır.

Yazımızda bahsettiğimiz Evliya Çelebi’nin yakaza hali Ahi Çelebi Camii’nde yaşanmış.
Burası Eminönü’nde Yemişçiler Camii olarak da bilinen yapıdır. 1480–1500 yılları arasında yapıldığı tahmin ediliyor. Banisi, Fatih Darüşşifası’nda başhekimlik de yapmış olan, zamanın ileri gelen hekimlerinden Tabib Kemal Ahi Can Tebrizî’dir.
Dikdörtgen planlı, dört sivri kemer üzerine oturtulmuş tek kubbeli camii, moloz, taş ve tuğla ile inşa edilmiş. Minaresi tek şerefeli ve kesme taştan yapılmış. Caminin iç kısmındaki renkli vitray pencereler, meyve motifli kalem işleri, ahşap işlemeli minber etkileyici bir sadelikte.

Evliya Çelebi’nin yakaza halinde gördüğü üzere, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) maneviyatta sabah namazını bu mabette kıldırdığı için, camiide iki mihrap mevcut. Bu çift mihrabın birinde nuru temsilen yirmi dört saat bir ışık yanar, diğer küçük mihrabı ise, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) namaz kıldırdığı yerde, imamdan başka kimsenin namaz kıldırmaması için ecdadımız yaptırmış.

Yapıldığı tarihten bu yana defalarca yangınlar, depremler, su baskınları geçiren bu kadim camii bakımsızlıktan çökmek ve kaybolmak üzereyken, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan geniş ve detaylı bir restorasyondan sonra 2006 yılında kapılarını tekrar müminlere açmış.

Şimdi eminim aklınızdan ilk fırsatta bir sabah vakti, Ahî Çelebi Camii’ne gitmek geçmekte. Gidin, siz de Peygamber  Efendimiz’le (s.a.s.) birlikte, Evliya Çelebi ve Ahî Çelebi’ye Fatiha gönderin. Efendimiz’in şefaatini ve muhabbetini tahsil için niyazda bulunun.

Evliya Çelebi’nin Peygamber Efendimiz’e olan muhabbetinin tezahürü, yakaza halinin bizzat kendisi sanırım. Bu haldeyken gördüklerinin hayatında karşılık bulması, yüzyıllar sonra bile isminin hatırlanır, eserinin okunur olması ise muhabbetine ve duasına verilen cevap olmalı. Sizce de öyle değil mi?

Hayriye
Üniversite için geldiği İstanbul’da yaşaya kalan bir Sivaslı. Bir çift kirazın anneannesi. Hikaye anlatmayı, yazmayı, okumayı, gezmeyi sever.

    Beni Bağışlayınız

    Önceki içerik

    Rebiulevvelde O’ndan Bir Dua

    Sonraki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir