Sizler için meşhur yönetmen Steven Spielberg’in 2004 yapımı The Terminal isimli filmini seçtim. Film, 1988’den 2006’ya kadar Paris-Charles de Gaulle Havalimanı’nda yaşayan Mehran Karimi Nasseri’nin yaşamından esinlenilerek beyaz perdeye aktarılmış. The Terminal filminin benim için önemi başkadır. Bu ay sokakta her yerde insan konuşuluyor. İnsan demişken bu filmi de mutlaka yazmak istedim. Ne zaman yokuş çıktığımı, nefesimin tükendiğini, yükümün ağırlaştığını hissetsem dönüp izlediğim birkaç film vardır. İşte onlardan biri ile sizi tanıştırmak istedim.
Filmde İranlı Mehran Karimi Nasseri, karşımıza Krakozyalı Viktor Navorski olarak çıkıyor. Babacığının vasiyetini yerine getirmek üzere geldiği ülkeye henüz giriş yapamadan ülkesinde devrim olan, dolayısıyla vizesi iptal edilen, geriye dönme imkânı da olmadığı için kapana kısılan bir adamın hikayesi bu. Yersiz yurtsuz kaldığına mı üzülsün dilini dahi bilmediği ülkede beş parasız kalmasına mı? Merak etmeyin iban numarası vermeyeceğim 😊 Yatacak yeri olmayan, yemek fişleri uçan giden kahramanımız kendisine kazanç kapısı bulsa da o da elinden alınıyor. Hayatta böyle hissettiğiniz anlar olmuştur. Her şeyin üst üste geldiğini hissettiğiniz, ne yapacağınızı bilemediğiniz, belki de kendinizi yetersiz hissettiğiniz anlar.
Filmi izlerken en çok dikkatimi çeken nokta Victor’un hiç halinden şikayet etmeyip bir an önce durumu kabullenip çözüm yollarına yönelmesi oldu. Elinden geleni yaptığı halde olumsuz çevre koşulları (hem de ne olumsuz) tabiri caizse kendisini bataklık gibi aşağı çekmeye çalışsa da yine de çözümden taraf olup elinden geleni yapmaya çalıştı. Victor için olumsuz durumları yönetme becerisinin gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu beceriler öğrenilebilir becerilerdendir. Çocuklukta oluşmaya başlarlar. Zamanla ve çevresel faktörlerle gelişirler. Düz yolda herkes yürüyebilir, engebeli yolda ise psikolojik dayanıklılığı yüksek bireyler rahatlıkla yol alabilir “Ah benim çocukluğum nasıl geçti biliyor musun?” demeyin durun bir dakika, bu iş öyle değil. Araştırma sonuçlarında bireylerin sıklıkla maruz kaldığı olumsuz olaylar sonucunda baş edebilme becerilerinin geliştiği saptanmış. Hatta çocuk gelişimi alanında uzman Ann S. Masten, bu hayatta olumsuz bir olayla karşılaşmayan bireylerin (cam fanusta yetişen de diyebiliriz) hayatta başarılı olabileceklerini fakat psikolojik olarak dayanıklı olmadıklarını iddia etmiştir. Masten’ın iddiasını destekleyici çalışmalar da mevcut. Çocukluk çağı istismar ve travma öyküsü bulunan bireylerin, psikolojik dayanıklılıklarının yüksek olması ile depresyon düzeylerinin daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu arada psikolojik dayanıklılık yalnızca karşılaştığımız olumsuz durumlarda değil olumlu durumları olduğu gibi görüp kabul edebilme ve bu durumlara uyum sağlayabilme becerilerini; başarı, ödül, iltifat gibi olumlu durumlarda gerçekle yüzleşme, anlamlandırabilme ve kabul edebilme yeteneği de içerir.
Goethe’nin dediği gibi hassas kalplerin cehennemi olan şu dünyada sizler yaşadığınız zorlukları yönetebilmek için nasıl yöntemler geliştirdiniz? Psikolojik olarak daha dayanıklı, sınırlarımızı, yeteneklerimizi bildiğimiz kendimizi tanıdığımız, hatalarımızdan ders çıkardığımız bir dünya için Ayşenur Malatyalı Kıdemli Şehir İstanbul’dan bildirdi.
Benim de severek izlediğim bir filmdir, ama psikolojik bakış açısından daha enteresan göründü.
Travmayla dayanıklı olmak… bilemedim üstad. Travmaları çözsek biraz ağlasak bi yıkılsak sonra hayata yeniden başlasak, bunu tercih ederdim herhalde
Sevdiğim bir film. Farklı bir açıdan da yorumlayabilirseniz çok sevinirim. Bir dahaki islemenizdeki yorumunuzu bizimle de paylaşın lütfen. Sevgilerle.