Bugün Sultanahmet’teyiz. Sultanahmet İstanbul’da gezilecek yerler arasında en başta geliyor. Tarihi dokusu, mimarisi, kültür ve sanat etkinlikleri ile İstanbul’un en önde gelen mekanlarından olan bu semte ismini veren Sultanahmet Camii’nden bahsedeceğiz.
Geçmişe ait gerçekler bazen günümüze hikayeleri ile gelir. Kulaktan kulağa yayılan olaylar, yanına takılan tevatürlerle öyle bir hal alır ki durum işin içinden çıkılamayacak hale gelir. Bu duruma konu olan mekanlardan biri de İstanbul’un en çok ziyaret edilen camilerinden biri olan Sultanahmet Camii’dir. Şu meşhur altı minare hikayesi.
Rivayete göre Sultan I. Ahmed bir cami yaptırmaya karar verir. Bu cami öyle görkemli olmalıdır ki Osmanlı’nın ihtişamını herkes görmelidir. Bu görkemi herkes görebilsin diye minareleri altın ile kaplatmaya karar verir. Bu işin mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa olacaktır. Mimarbaşı çağrılır ve Sultan emrini verir: “Caminin bütün minareleri altın olsun!” Hikaye bu ya, mimarbaşı bu emri yanlış anlar: Altın minare yerine altı minare! Ve Sultanahmet Camii’nin inşası bittiğinde bir de ne görsünler, altı minareli bir cami çıkmıştır ortaya!
Açıkçası böyle bir hikayenin elle tutulur bir tarafı yoktur. Koskoca cami inşası da çocuk oyuncağı değildir. Proje hazırlanır, maliyeti hesaplanır, planı çizilir hatta maketi bile yapılır. Büyük bir projedir kısacası. Anlatılan hikayenin en komik tarafı da caminin altı minareli olduğunu koskoca Sultan I. Ahmed’in inşaat tamamlandıktan sonra fark etmesidir. Sanki hiç inşaatı gezmemiş de görmemiş koskoca padişah(!). Ha koskoca mimarbaşı da sultanın emrini yanlış anlayacak(!)
Anlatılan hikayedeki tek gerçek, Sultan I. Ahmed’in bu camiyi gerçekten önemsemesidir. Tahta çıktığında İstanbul’da dev bir caminin inşası sürmektedir. “Yeni Cami”. Safiye Sultan’ın vefat etmesiyle cami inşaatı yarım kalmıştır. Sultan I. Ahmed bu caminin bitirilmesini sağlamak yerine, kendisi bir cami yaptırmayı murad etmiştir.
Bu caminin inşasındaki problem caminin nereye inşa edileceğidir. İstanbul’un yedi tepesinin altısında muhteşem camiler yer almaktadır. Geriye bir tek yer kalmıştır, İstanbul’un birinci tepesi. Yani diğer tepeler düşünüldüğünde yüksekliği en az olan kısım. Bu durumda caminin uzaktan görülmesi pek mümkün değildir. Diğer taraftan inşa edilecek cami Osmanlı’nın gözbebeği Ayasofya’nın tam karşısında yer alacaktır. Ayasofya Camii ile hangi cami rekabet edebilirdi ki? Ve üstelik dönem maddî açıdan öyle sıkıntılıdır ki devletin gelirleri azalmış; sonuçsuz ve masraflı seferlerin sayısı artmıştır. Her şeye rağmen Sultan I. Ahmed inşaatı başlatır.
Bu caminin diğer camilere göre çok fazla şansı olmamasına rağmen, bugün İstanbul’un en çok ziyaret edilen camisi olması son derece manidardır.
Gelelim caminin altı minaresinin gerçek hikayesine.
Daha önce Sultan Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim’in camilerinde iki, Süleymaniye ve Selimiye camilerinde dört minarenin ardından, Sultan I. Ahmed camisini diğerlerinden öne geçirmek için altı minare yaptırma kararı alır. O günlerde dünya üzerinde altı minaresi olan sadece bir tek cami vardır, o da Mekke’de Kabe’yi çeviren Mescid-i Haram’dır. Bu hassas durum mukaddes topraklara bağlı olan Sultan I. Ahmed’i kararsız bir duruma sokmuştur. Ancak çözüm bulunur. Sultan I. Ahmed Mekke’ye gönderdiği bir emirname ile Mescid-i Haram’a yedinci bir minare inşa etmeleri emrini verir. Bu minarenin inşasının tamamlanmasından sonra kendi camisinin altıncı minaresini ekletmiştir.
Uzun lafın kısası bizim altın minare baştan beri altı minaredir dostlar!
Yorumlar