Bir süredir ülkemizdeki manevî ve tarihî değer taşıyan camileri tanıtmaya çalıştığımı bilen bir arkadaşım Şişli Camii ile ilgili daha önce duymadığım bir bilgiyi paylaştı. Ben de bu hafta çok az kişinin vakıf olduğu bu kıymetli bilgiyi sizlerle paylaşmak ve Şişli Camii’ni tanıtmak istedim.
Şişli Camii Şerifi Halaskârgazi Caddesi ile Hürriyet Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunur. Cumhuriyet dönemi İstanbul’unda, klasik Osmanlı mimarî üslubuyla inşa edilen ilk abidevî eser olmakla birlikte inşaatı tamamen milletin isteği ve ortak çabalarıyla tamamlanır.
İkinci dünya savaşından sonra İstanbul’da yerleşim Beyoğlu’ndan Şişli tarafına kayar. Şişli’de bir apartman sahibi olmanın statü göstergesi kabul edildiğini şarkı sözlerinden hatırlarsınız. Bölgede yoğunluğu artan müslüman nüfusun ibadet edeceği bir camiye ihtiyaç hasıl olunca “Şişli Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği” kurulup, dönemin valisi Vefa Poyraz ve belediye başkanı Dr. Lütfü Kırdar’ın desteğiyle cami için çalışmalara başlanır.
1945 Haziran’ında temeli atılan cami, semtte mukim müslüman vatandaşların maddi katkılarıyla 1949’da tamamlanıp ibadete açılır. Cumhuriyet döneminde İstanbul’da inşa edilen ilk cami olması ülke genelinde manevi bir heyecana, bu yolda bir hareketlenmeye ve cömert yardımların toplanmasına vesile olur.
Caminin, Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerini birleştiren tasarımı Mimar Vasfi Egeli’ye ait. Vasfi Egeli, Vakıflar’da baş mimar olarak Osmanlı eserlerinin; özellikle Süleymaniye, Şehzade, Mihrimah Sultan, Hırka-ı Şerif camilerinin onarım ve restorasyonuna imza atan tecrübeli bir isim. Şişli Camii’ni de klasik Osmanlı mimarisi tarzında tasarlamış. Ana kubbeyi çevreleyen yarım kubbeleri, revakları, kemerleri, mermer sütunları ve kullanılan malzemesiyle Şişli Camii şehrin yeni kurulan bu bölgesine taşıdığı Osmanlı esintisiyle hakimiyet kurmuş.
Caminin taç kapısı üzerinde Tevbe Suresi onsekizinci ayeti; “İnnemâ ya’muru mesâcidallâhi men âmene billâhi ve’l-yevmi’l-âhıri” altın varakla ve celî sülüs müsenna kompozisyonuyla yazılmış. Ayet-i kerime “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inananlar imar eder.” anlamına geliyor. Bu muhteşem eser hattat Hâmit Aytaç’a ait.
Asıl adı Şeyh Musa Azmi olan Hâmit Aytaç harflerin bestekârı olarak nam salan, ömrünü bu sanata adayan ve asırların içinden süzülen Osmanlı zerafetini Cumhuriyet nesillerine aktaran bir usta. Günümüz hattatlarının icazetinde Hâmit Aytaç isminin yer alması bir anlamda Oxford mezunu yazması gibiymiş. İslam dünyasında hat sanatının ilerlemesini sağlayan ve ilerlemiş yaşına rağmen vefatından kısa bir zaman öncesine kadar talebe yetiştiren bir sanatkâr kendisi.
Gelelim arkadaşımın aktardığı ve benim de heyecanla sizinle paylaşmak istediğim kıymetli konuya:
Şişli Camii’nin taç kapısını süsleyen hat celî-sülüs, müsennâ bir eser. Müsennâ sözlükte “iki parçadan oluşan, ikili” anlamında Arapça bir kelime olarak yer alıyor. Hat sanatında müsennâ eserler “aynalı” olarak da biliniyor. Üstâd Hâmit Aytaç bahsedilen ayeti müsennâ olarak istif ederken lâmeliflerden birini bir türlü yerleştirememiş. Yorgunluk hissedince ışığı kapatıp oturduğu yerde elleri kenetli, gözleri kapalı dalmış. Uykuyla uyanıklık arasında lâmelifler yerini bulmuş olarak gözünün önünden geçmiş. Heyecanla uyanıp lambayı açmış ve istifi tamamlamış.
Bir rivayete göre üstâda maneviyatta yol gösteren belki de Resulullah (s.a.s) imiş. Bilemeyiz, kendisi bunu açıklamıyor. Ömrünü sanatına adaması ve samimiyetle Hak yolunda hizmet etmesinin mükafatıdır belki. İsmini gelecek kuşaklara tanıtmak, ona ve Fatiha’mızı göndermek ise bizim vazifemiz olsun.
Şişli Camii, günümüzde gökdelenlerin, alışveriş merkezlerinin, araç ve insan kalabalığının gölgesinde kalsa da müminleri beş vakit kubbeleri altına davet etmeye, zamanı ve şükrü hatırlatmaya devam ediyor.
Yapıp kotaranlardan Allah razı olsun.
Çok ilginçmiş öğrendiğime sevindim…
Çok güzel bir camidir, bu hikayeyi de paylaştığınız için teşekkürler. Hamit Aytaç çok değerli bir hattat, böylesi güzel bir eserin İstanbulda olması bizim için büyük bir gurur