Kültürel

Aziz Mahmut Hüdâyi Külliyesi

2

Günler gelip geçmekteler
Kuşlar gibi uçmaktalar

Ramazanın sonuna yaklaştığımız şu günlerde Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin bu beyiti zihnimde dolaşıp duruyor. Zamanın akıp geçtiğini, bir ramazanın daha kuş gibi uçup gitmekte olduğunu hüzünle fark ediyorum. Göz açıp kapayıncaya kadar geçse de zaman, aşklarını ve imanlarını kalplere muhabbetle nakşedenlerin isimleri maneviyatımızı aydınlatmaya devam ediyor.

Onlardan birini, İstanbul’un manevi sultanlarından Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerini ve Üsküdar’daki dergâhını anlatmak istiyorum bu hafta.

Bir asra yakın ömründe sekiz padişah  görmüş bir velî olan Hüdayî hazretleri sohbet, vaaz ve nasihatleriyle yaşadığı dönemde millete olduğu kadar padişahlara da feyiz ve irşad kaynağı olmuştur. Mürşîd-i kamil, sâhib-i zaman, kutbü’l-aktâb ünvanlarıyla ismi tarihe ve gönüllere nakşolmuş ehl-i sünnet bir Hak dostudur.

Asıl ismi Mahmûd’dur. Hüdâyî ismi kendisine mürşidi Üftâde Hazretleri tarafından bir kır gezisinde verilmiş. Şöyle ki; müritlerinden birer çiçek demeti isteyen hazrete dervişler en gösterişli çiçekleri ikram ederken sadece Kâdı Mahmud Efendi sapları kırık ve solmuş çiçeklerin bulunduğu bir demet getirir. Sebebi sual edilince;
Hangi çiçeğe elimi uzattıysam onu «Allah Allah» diyerek Rabbi’ni tesbîh eder bir hâlde buldum. Gönlüm onların bu zikirlerine mânî olmaya râzı gelmedi. Çâresiz ben de elimdeki şu tesbîhine devam edemeyen çiçeği getirmek zorunda kaldım!” cevabını verir.

Üftâde Hazretleri bu anlam yüklü cevabı pek beğenmiş ve “Hüdâyî, Hüdâyî… Evlâdım! Bundan sonra ismin Hüdâyî olsun!..” demiş, manevi mertebesi yükseldikçe “Aziz” sıfatının eklenmesiyle Aziz Mahmud Hüdâyî olarak gönüllere yerleşmiş.

Fakat tabii ki bu bir günde olan bir şey değil. İnişlerden, çıkışlardan, çilelerden geçen, şöhreti, malı mülkü, şaşaayı bir kenara bıraktıran, yoklukla ve nefis terbiyesiyle yürünen bir yolculuk bu.

Medrese tahsili devam ederken tasavvufa dair de alâkası vardı ve gönlündeki akışın yolunu aramaktaydı Hüdayi hazretleri. Muhtelif vazifelerden sonra Bursa’ya kâdı nâibî olarak tayini, seyr u sülûkunun ve Marifetullah’a nâil olmasının başlangıcı oldu.

Nasîbi onu zamanın mürşid-i kâmili Muhammed Üftâde Hazretleri’ne mürid yaptı ama kâdılık ve müderrisliği bırakması, elindeki bütün mal ve mülkü fakirlere dağıtması ve nefsini terbiye edebilmek için sıkı bir riyâzata girmesini şart koştu Hazret-i Pir. Maksuda vasıl olabilmesi için bu kapıya gönülden teslimiyet elzemdi.

Mürşidinin huzûruna tam bir teslîmiyet ve ihlasla gelen Kadı Mahmûd Efendi, onun emirlerine tâbî oldu. Öyle ki, makamının verdiği gurur ve kibirden arınması için Üftâde hazretlerinin talimatıyla Bursa sokaklarında ciğer sattı, dergâhın helalarını temizledi yüksünmeden. Nefsindeki son benlik emâresinden kurtulmak için sakalıyla hela taşlarını temizlemeye dahi niyetlendi. Bu teslimiyet ve ihlasla seyr u sülûk yolunda ilerledi. Soğuk bir kış günü ibriği göğsüne bastırarak hocasının abdest suyunu gönül ateşinde ısıtmasıyla Üftâde Hazretleri’nden “Oğlum! Pâdişahlar rikâbında yürüsün!” duâsını aldı. Mürşîdinin Hakk’a yürümesinden sonra İstanbul’a yerleşti.

Üsküdar’da kurduğu dergâhı, o zamandan beri cihan padişahlarından sıradan insanlara kadar herkesi çeken bir cazibe merkezi, gönülleri muhabbet ve irşâda davet eden bir mâneviyat ve irfan mektebi oldu.

Bunun yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi çalkantıların, isyanların baş gösterdiği bir devirde hakikatin sesi olan Hüdâyî hazretleri dönemin sultanlarının adaletli ve maneviyat sahibi olmaları için himmet ve gayrette bulundu. Dergâhı, toplumdaki anarşiden ve kargaşadan yorulan halkın sığındığı, sohbet, irşad ve vaazlarıyla ferahladığı emniyetli bir mekân haline geldi. Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin manevî makamı asırlardır zorda kalanların huzurunda Allah’a el açıp boyun büktüğü, ruhuna okunan Fatiha’ların gönüllere sürûr verdiği bir makam olmaya devam ediyor.

Külliye

Hazretin Üsküdar’da kendi adına kurulmuş olan külliyesi güçlü maneviyatının etkisi hâlâ devam eden huzur verici ve müstesna bir mekân.
Camii, türbe, imaret, çeşme, kütüphane, hünkar mahfilinden müteşekkil külliyeye yüksek meyilli bir yokuştan çıkarak varırsınız. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin tekke ve türbesi etrafında teşekkül eden bu külliye, bir zamanlar Celvetiyye tarikatının merkezi olan büyük ve önemli bir tekke. Cümle kapısının solunda bulunan çifte çeşmelerden birinin sülüs kitabesinde 1033’de ( 1623-24) yapıldığı yazar. Cümle kapısının üzerinde ise külliyenin 1272’de (1855) Sultan Abdülmecid tarafından yeniden inşa edildiğini belirten manzum bir kitâbe görürsünüz. Basamakları çıkınca istinat duvarları ile setlere ayrılmış genişçe avlu vardır. Avlunun sağında bir hazîre, diğer tarafında ise Şeyhler kabristanını ve bitişiğinde Hüdâyî hazretlerinin türbesi ve türbe camekanıyla karşılaşırsınız. Ziyaretinizi yapıp çıkınca hünkâr mahfilinin altından geçerek küçük bir meydana gelirsiniz. Meydanın sağ tarafında Lütfi Ağa Kütüphanesi, diğer yanda ise camii bulunur.
Hazret, dervişleri ve kendisini sevenlerin destekleriyle 1003’de (1595) inşaatı tamamlanan tekkenin tevhidhanesine 1007’de minber ilave ettirerek camiye çevrilmesini sağlamış.
Külliye 1850’de Üsküdar Çarşısı’nda çıkan büyük yangından zarar görünce 1875 de Sultan I. Abdülmecit, türbe de dahil olmak üzere külliyeyi yeni baştan inşa ettirmiş.

Ancak külliyenin ikinci inşası sırasında, binaların ilk hali hiç dikkate alınmadan Aziz Mahmud Hüdâyî’nin yaşadığı devre tamamen yabancı bir üslûpta yenilenmiş. Külliyenin ilk halinden günümüze gelebilmiş olan unsurlar, cami-tevhidhânenin batısındaki açık türbe ile cümle kapısının solundaki iki çeşmeden ibarettir.

Günümüze kadar anlatılagelen pek çok keramet sahibi bu müstesna Allah dostu zatın sevenlerine duası odur ki;

Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir. Bize mensub olanlar, denizde boğulmasınlar; âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler; îmanlarını kurtarmadıkça ölmesinler; öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak olmasın!”

Bu duanın himmetine ve bereketine nâil olmak için bir kere olsun ziyaret edilmez mi Hazreti Aziz Mahmut Hüdâyî.

Hayriye
Üniversite için geldiği İstanbul’da yaşaya kalan bir Sivaslı. Bir çift kirazın anneannesi. Hikaye anlatmayı, yazmayı, okumayı, gezmeyi sever.

    Yoğun Bakım

    Sonraki içerik

    2 Yorum

    1. Hüdayî’yi gûş eyle, şevke gelip çûş eyle
      Bu kevserden nûş eyle, tevhide gel tevhide.

    2. Tekrar gitmek nasip olsun. Teşekkür ederim.

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir