Medeniyet Şehirleri

Balkanlarda Muharrem Ayı

0

Balkanlarda varlığını devam ettiren Müslüman halklar ve akraba topluluklarımız (Türkler, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Torbeşler vd.) en üst kimlik olarak dini mensubiyetlerine tutunarak bu bölgede varlıklarını muhafaza etmektedirler. Dinî günler ve gecelere hürmet ve bu günleri layıkıyla ihya etmek büyük öneme sahiptir.

Rumeli ve Balkanların İslamiyet’le tanışması dervişlerin eliyle olduğu için tasavvufî neşve Balkan Müslümanlarının hayatlarının her alanına yoğun bir şekilde yerleşmiştir. Tasavvufî neşve canlı bir şekilde yaşatıldığı için gerek camide gerek tekkede mübarek günlere hürmet esas alınmıştır. Böyle bir hoşgörü ortamında farklı inanç yapılarına gösterilen toleranstan bahsetmeye lüzum bile yoktur.

İslam’ın Anadolu’dan Osmanlılar zamanında Balkanlara ulaşması ve yüzyıllardır bu topraklarda kök salması ve de günümüze kadar muhafaza edilmesi ile medeniyetimize dair bazı kodlarımızı bu bölgede hâlâ bulabilmekteyiz. Tasavvuf antropolojisi ile ilgilenenler için adeta bir laboratuvar hükmünde olan Balkan Tekkeleri için Muharrem ayı ayrı bir öneme sahiptir. Bölgeye ilk gelen sufîlerin meşreben Alevî yani Hazret-i Ali’den gelen silsilelere bağlı tarikatlardan (Halvetî, Bektaşî, Kâdirî vb.) olmaları nedeniyle Balkan Müslümanlarının geneli Ehl-i Beyt sevdalısıdır. Bu nedenle Ehl-i Beyte meveddet her şeyde ön plandadır. Hangi tarikattan olursa olsun tekkelerde okunan evrâd ve ezkârda Ehl-i Beyte olan derin hürmet ve muhabbeti görmek mümkündür.

Muharrem ayı geldiğinde Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbelâ’da şehit edilmesini yâd ederek matem havasına bürünen tekkeler ve dinî hassasiyetlerini hâlâ muhafaza edebilen sivil halk, bu ayın ilk günü itibarı ile gündelik hayatlarında da birçok şeyi kısıtlamaya gider. Örneğin Muharrem ayı girer girmez hemen aşurelik alış verişlerine girişilmez. Her şeyin bir yeri ve zamanı vardır. Bir başka misal, erkekler mümkün olduğu kadar Muharrem ayının ilk on günü saç-sakal tıraşı olmaz, su mümkün olduğu kadar az içilir, az kullanılır, ulu orta su içilmez. Perhiz yapılır, aşırı yağlı, tatlı yiyecekler kesinlikle yenilmemeye çalışılır. Eğlence yapılmaz ve müzik dinlenilmez. Hele ki bu günlerde düğün yapmak büyük bir ayıptır. Dervişler her gün işten çıkınca tekkelerinde toplanır. Bu aya has evrâd ve ezkâr topluca okunur.

Tekkelerde, Ehl-i Beyt muhabbeti içeren edebi eserler okunur, ilahiler söylenir. Özellikle Ehl-i Beyt muhabbeti ile yazılmış ilahiler tercih edilir. Bunlardan en meşhuru Boşnakça olarak okunan Şeyh Selim Sami Efendi’nin ilahisidir. Türkçesi ise şu şekildedir:

 Âl-i abâya hüsn û mehabbet, iki cihanda bais-i rahmet
Kavm-i Yezid’e fart-ı adâvet, mezhebimizde ne büyük şandır.

Eyleriz la’net kavm-i Yezid’e, erdikçe eyyâm sâl-i cedide
Akıtırız hem girye-i dîde, tecdid-i ihzar, ne büyük şandır.

Aşık-ı Ehl-i Beyte sezâdır, terk-i lezaiz ki ne becadır,
Sermaye-i aşk renç ü cefadır, matem bizim çün ne büyük şandır.

Vak’a-ı dilsûz-i Kerbela’yı, vird-i zebân et gör o vegayı
Öğren o dem sen sabr-u kazayı, kadr-i şehidân ne büyük şandır.

La’net-i Hak olsun o la’ine, hun-i Hüseyn’i döktü zemine
Etti ihanet şer’i mübine, hikmet-i Sübhan ne büyük şandır.

Geliniz ihvan olalım giryân, Subh-u mesada edelim efgân
Ola ki rahmet eyleye Yezdân, Rahmet-i Rahman ne büyük şandır. 

Muharrem ayının onuncu günü matemden çıkılacaktır ve bunun için hazırlıklar yapılır. Öncelikle kurban tığlanır. Aşure günü her tekke kendince aşuresini kaynatacağı için müridânına, muhibbanına iftar hazırlığı yapar. Bazı tekkeler merkez tekke kabul edilerek birkaç tekkenin müridânı orada toplanır, bir başka akşam misafir gelen tekkelerde aşure kaynatılınca diğer dervişler de onlara misafir olarak gider. Sabah namazından sonra aşure kazanları kurulur ve bir gün önceden hazırlanan malzeme ile aşure kaynatılmaya başlanır. Hazreti Hüseyin ve Kerbela şehidlerinin suya hasret bırakılarak şehit edilmesine hürmeten aşureler su ile değil sütle kaynatılır.

Akşam ezanı ile birlikte sofralara oturulur, topluca iftar yapılır. Akşam namazı kılındıktan sonra zikrullah icra edilir. Yatsı namazı kılınıp meclis sırlanınca herkes aşuresini alarak hanesine götürür, ailesine ikram eder. Özellikle hasta yakınları tekkelerde pişen bu aşureyi şifa niyetine alıp hastasına götürmek için akşamı bekler, çünkü gündüz kimseye aşure dağıtılmaz.

Allah û Teâlâ bu mübarek gün ve geceler hürmetine, Ehl-i Beyt-i âl-i Mustafa hakkîçün bizleri Ehl-i Beyt sofrasından rızıklananlardan eylesin.

Mikail Türker Bal
1984 yılında İstanbul'da doğdum. Orta okulu Pendik İmam Hatip'te bitirdikten sonra Özel Üsküdar Fazilet Erkek Lisesinden mezun oldum. Sakarya Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği mezunuyum. 5 yıl kadar özel bir eğitim kurumda çalıştıktan sonra bir müddet yayınevlerinde görev yaptım. Bu süreçte Balkanlarda Tasavvuf tarihi, kültur ve edebiyat tarihi alanında çalışmalar yapmaktayım. Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünden Kosova'da Kādirilik başlıklı yüksek lisans tezimle mezun oldum. Birçok dergi ve platforma yazılarım yayımlanmaktadir. Yayımlanmış ilk çalışmam Mesnevihan Saraybosna'da Mevlevîlik 2017 yılında yayımlandı.

Terk Etmeyen Dost

Önceki içerik

Güneş Yanığı

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir