Evinden çıkarılan Filistinli kadın üzerine bir yazı yazacaktım. Videoyu izlemişsinizdir. Kadın “Evimi benden çalıyorsun, geri ver” diyor. Yahudi adam da “Benimle alakalı değil, ben çalmıyorum, benim olmayan bir şeyi sana nasıl geri vereyim?” diyor. Adamın son söylediği bende bir ampül yakmıştı. Dedim ki, bu insanlar kendilerine ne denirse onu yapıyorlar, onların penceresinden bakınca onlar haklı. Hatta şu var; adam kadınla savaşmıyor bile, bir dava savunmasına falan bile girmiyor, “Ben bir şey yapmadım” diyor. İşte kendilerine ne anlatılırsa onu oynamaya çalışıyorlar diye düşünmüştüm. Neredeyse “kurban” yerine koyacağım adamı yani, derken işin peşine düşünce Allah hakikati de çıkarıyormuş insanın karşısına.
Bir video denk geldi. Kudüs’te, yaşları 20 civarı olan bir gruba öğretmenleri olduğunu düşündüğüm bir kadın çok net bir İngilizce ile Yahudilerin tarihini anlatıyor bulundukları coğrafya üzerinden. Zeytin Dağı tepesinden, böyle eliyle göstere göstere adeta kendini yırtarcasına “dava” adamlığı yapıyor.
Bu gençler, hocalarının ana dili gibi İngilizce konuşmasına bakılırsa belli ki o coğrafyanın insanı değil. Hafta sonu pikniği gibi 30-40 tane çocuğu kim nerden toplamış da batı dünyasının “orta doğu” dediği topraklara kadar getirmiş. Sonradan öğreniyoruz ki bir de bu 10 günlük gezi tamamen BEDAVA!
Atalarını ve tarihlerini tanıtmak için dünyanın dört bir yanındaki 18-32 yaş arası yahudi gençleri için gerçekleştirilen bir hareket “Birthright İsrael”. Eh herkes parayı sever, yahudiler daha çok sever. Malum cimrilikleri edebi eserlerde bile alay konusu olmalarına sebep olmuştur. (bkz. Cimri, Venedik Taciri). Böyle düşününce bu kadar insanın uçak bileti, konaklama, yeme-içme masraflarını düşünüyor insan direk. Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
İşte Kudüs’te ciddi bir takım olaylar(!) olduğunda bir vicdan rahatlatma hamlesi olarak “İsraili boykot” için marka isimleri paylaşılıyor ya. 3-5 günü geçmeyen duyar kasmaların ardından şunları duymaya başlıyoruz hemen:
“Aman kızım-oğlum Ariel’den başka deterjan da güzel temizlemiyor”,
“Ama Starbucks sosyalleşme alanımız ona da karışma bi zahmet”,
“Coca Cola’dan başkasının tadı hoşuma gitmiyor”,
“Maybelline de her yerde satılıyor, benim aldığım bir rujun kimseye zararı olmaz merak etme”,
“İnsanın hayatında kaç tane Vakko çantası olur ki zaten, 1-2 çantadan kim zengin olacak”,
“Nerden belli bu parayı nereye kullandıkları, adamlar ekmeğinin peşinde”,
“İyice paranoyak oldunuz” tarzı insanın beynine kan sıçratan, akıl ile söylenmemiş cümleler…
Hadi hayatımızda hiç savaş yaşamadık, elimize silah almadık diye “İsrail ordusuna akıyormuş bu markalara ödenen paralar” şeklindeki bir cümleden etkilenmiyoruz diyelim. Ama her birimiz bir şekilde boş zamanlarda tatil-gezi ayarlıyoruz.
Türkiye’den Amerika’ya 10 günlüğüne seyahat ettiğinizi düşünün.
10 bin lira uçak bileti (gidiş-dönüş),
8 bin lira otel masrafı (ortalama bir otel için),
Yemesi-içmesi derken en az 20 bin lirayı gözden çıkarmanız gerek böyle bir seyahat için. Ve dahası bu yalnızca kişi başı masraf.
İşte söz konusu yahudi kuruluşu, İsrail’i destekleyen markaların fonlamasıyla bu tarz gezileri her sene yüzlerce genç için gerçekleştiriyor. Bizi de “bir kahveden, bir çantadan ne olacak” tarzı söylemlerle aptal yerine koyuyorlar, “iyice paranoyak” olduğumuzu düşündürüp aşağılık kompleksine sokuyorlar. Sakinleştirilen “Müslümanlar” uykularına kaldıkları yerden devam edebilirler artık.
Dünyanın dört bir yanından gelen yahudi çocukları için gerçekleştirilen bu organizasyona güzel bir isim buldum; BEYİN YIKAMA TURİZMİ.*
Yazının başına dönecek olursak, Filistinli kadının evine el koyan Yahudi adamın sözlerini hatırlayın. “Ben bir şey yapmadım” diyor. Kendisine bazı hikayeler anlatılmış, “sen bu eve yerleşeceksin” denilmiş. Üzerine düşeni yapıyor. Çünkü onun penceresinden bakınca o ev onun hakkı. Benzer şekilde bugün o çocuklara ve dünyanın geri kalanına biz sesimizi duyuramadığımız için dünya, İsrail ne pompalıyorsa hakikati o sanıyor.
Mescid-i Aksa hassasiyetimize bakılırsa sesimizi duyurma gibi bir çabamız yok. Ama çok daha acısı; biz Müslümanları azılı düşmanları olarak gören İsrail’e gocunmadan bütün paramızı akıtmamız. (Bugün, tükettiğimiz markaları -giyim, gıda, teknoloji- incelersek nerdeyse bütün paramızı bilinçsizce onların davalarına yatırdığımızı göreceğiz.)
Artık uyanma vakti gelmedi mi?
Çok önemli not: Mantar gibi her yere dağılmış bunca yahudi şirketiyle savaşmak mümkün değil diye düşünen kardeşim, bir hatırlatma:
Ümitsizlik, güvenmemek demektir. Mü’min, Allah’a güvenenin adıdır. Kendimizi hala Mü’min olarak tanımlıyorsak üzerimize düşeni hakkıyla yapmak zorundayız.
*https://www.birthrightisrael.com/
9 yıldır evimize israil malı gitmiyor. En azindan bizim bildigimiz. Biliyorum temiz yikamiyor ama müslümanlar daha iyisini yapana kadar kirli giymeye raziyiz biz. Çok yerinde bir yerden girdiniz. Bizim kanayan yaramizdi. Emeğinize sağlık. Bazen kendimden suphe ediyordum dediginiz gibi paranoyam miyim diye. Ama icime su serptiniz teşekkür ediyorum. 🌿🌿🌿
Hz İbrahim için yakılan ateşe su taşıyan karıncanın söylediği gibi “tarafımız belli olsun” sonrası Allah Kerim
Hz İbrahim için yakılan ateşe su taşıyan karıncanın söylediği gibi “tarafımız belli olsun” sonrası Allah Kerim
Müslüman olarak bunu yapsak bile yeter
Az ve küçük gördüğümüz şeyler aslında çooook önemli
Çok güzel bir yazı olmuş, bu kuruluşu daha önce duymamıştım. Beyin yıkama turizmi tanımlaması çok uymuş. İsrail deterjanları ile bizim beynimiz de yıkanıyor maalesef.