Âb-ı Hayat

Bilmeden Oldu

6

İmam Gazâli Hazretleri Kimya-ı Saadet adlı eserinde marifetullah olarak belirtilen Allah’ı (c.c) tanıma ilmini bilmeyi şu şekilde ifade eder: “Bil ki, Allahu Teâlâ’yı tanımanın anahtarı, kişinin kendini tanıyıp bilmesi ile başlar. Hülasa, sana senden yakın kimse yoktur. Sen kendini bilmezsen, başkasını nasıl bilip anlayacaksın?”

Allah’ı (c.c) tanımak isteyenin ilk önce kendini tanıması gerektiği çok yalın cümleler ile dikkatimize sunulmuş ve böyle bir eserin ilk ana konusu olarak kendini bilmek bahsi yer almıştır. Zira beyin denen mekanizma ancak bildiklerini referans alarak bilmediklerini öğrenebiliyor. Bu ilişkilendirme biçiminin Allah Teâlâ’yı tanımak için de geçerli bir anahtar olduğu yine aynı eserde beyan ediliyor. “Kendini bilen Rabbini bilir” hadis-i şerifinde bize işaret edilen manalardan biri de budur. Kendini bilmemek ile başlayan, varlık sebebini, nereden gelip nereye gittiğini düşünmeden günlük alışverişler içinde gaflet perdesini anbean  kalınlaştıran kulun ümitsizliğine yetişen ise yine Allah’ın (c.c) şefkat dolu güzel isimleridir.

Allah Teâlâ “Ey kendilerine yazık etmiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Gerçekten de Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O Gafûr ve Rahîm’dir” (Zümer, 39/53)  buyurmuştur. Her yanı inananlar için müjdeler ile dolu olan Rahmet Kitabımız Kur’an-ı Kerim’den bizlere lütfedilen bu ayetlerden yola çıkarak bu hafta el-Gafûr, el-Gaffâr ism-i şeriflerine yakından bakıp bu ismi bilmeye, anlamaya çalışacağız.

Gâfir, Gaffâr ve Gafûr isimleri, “ga-fe-ra” kökünden türemektedir. Bu kelimenin aslı örtmek, perdelemek anlamına gelir ki savaşta başı darbelerden korumak için giyilen şey manasındaki miğfer ismi de bu fiilden türemiştir.

el-Gafîr (c.c) ism-i şerifi herkesin iç alemindeki binbir çeşit kötü düşünceyi ve zahirde olan görülmesi, bilinmesi istenmeyen  fiilleri  örterek  birlikte yaşayabilmemizi, toplum olabilmemizi sağlamaktadır.

el-Gafûr (c.c) işlediği günahtan ötürü kulunu hesaba çekmeyen, her nevi günahımızı bağışlayan Allah demektir.

el-Gaffâr (c.c) affetme işini çokça yapan; günahı hiç yapmamışçasına mağfiret eden, günahın çirkinliğini sevabın güzelliği ile örtendir. “Artık gerçekten cezayı hak ettim.” dediğin noktada bile yine seni affeden şefkatli bir anne gibi o hak ettiğin ceza ile sana karşılık vermeyen demektir.

İşte bu şefkatli annenin ortaya koyduğu fiil el-Gafîr  ismin bir tecellisi ile çocuğun hata ve kötülüklerini yüz kızartıcı iş ve düşüncelerini fark ettiği halde örtmek, hatasını anlaması için onunla konuşmak, yönlendirmek; bu sayede çocuğuna büyümek olgunlaşmak hatta pişman olmak ve tövbe istiğfar etmek için fırsat tanımaktır. Şüphesiz el-Gaffâr olan Allah’ın (c.c) kullarına olan merhameti bir annenin çocuğuna merhametinden çok daha büyüktür. Bu merhametin mağfirete dönüşmesi bir miğfer gibi koruma kalkanı haline gelmesi ise kulun istiğfarı ile mümkündür.

Bütün darlıkları gideren, bütün sıkıntılara ferahlık yolunu açan; kulunun fiziki temizliği için suyu, toprağı lutfeden Allahu Teâlâ, manevî temizlik için de istiğfarı bu kapının kilidi kılmıştır. Özel bir hazırlığa gerek olmadan her an pişmanlığı dile getiren, özrü beyan eden “estağfirullah” kelimesinden, âlemlere rahmet Efendimiz’in (s.a.s) bize lutfettiği  “Seyyidü’l-İstiğfar” duasına kadar birçok şekli ile bağışlanma kapısını  açacak anahtardır istiğfar.

YAKARIŞ…

Sen bütün günahkârların suçunu bağışlayan Gafûr ve onların günahlarını örten Settâr’sın. Ey daima bizleri affeden Gaffâr (c.c), bir ümitle sana geldik tövbelerimizi kabul eyle.

Seyyid’ül İstiğfar

Efendimiz (SAS) “Kim bu duayı inanarak, sabahleyin okur da o gün akşama çıkmadan ölürse o kimse cennetliktir. Her kim de akşamleyin okur da sabaha çıkmadan ölürse o kimse cennet ehlindendir” buyurmuştur.

“Allahümme ente Rabbi.”– Ya Rabbi! Sensin benim Rabbim.
“Lâilâhe illâ ente halaktenî.”– Sen ey Rabbim! Beni yaratan, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ımsın.
“Ve ene âbdüke ve ene âlâ âhdike ve va’dike mesteta’tü.”– Ben senin kulunum ve tâ ruhlar aleminden seni bildiğim bu ana kadar elimden geldiğince kulluk ahdimde ve vaadimde sadık olmaya çalışıyorum, çabalıyorum.
“Eûzübike min şerri mâ sana’tü.”– Sana sığınıyorum Rabbim! Yaptığım her şeyin şerrinden bana şer olarak dönmesinden.
“Ebûu leke bi-ni’metike âleyye.”– Bana bahşettiğin başta iman nimeti olmak üzere bütün nimetlerini büyük görürüm, küçümsemem.
“Ve ebûu bi-zenbî.”– Ama günahlarımı da asla küçük görmüyor, sana isyanı hafife almıyorum. İyiliğin de kötülüğün de farkındayım.
“Fağfirlî zünûbî.”– Ne olur günahlarımı yani seninle aramı açan her türlü kabahatimi affeyle, mağfiret eyle.
“Fe-innehû lâ yağfiru’z-zunûbe illâ ente.”– Benim bu günahlarımı senden başka affetmeyi kabul eden, silip temizleyecek olan kimsem yok Ya Rabbi!

Darhane Çorbası

Önceki içerik

Hz. Ebubekir: Sıddık

Sonraki içerik

6 Yorum

  1. Çok geç olmadan kendimizi tanımayı nasip etsin Allahım! amin

  2. Rabbim ilmini artırsın. Yazılarının daim olsun Allah razı olsun

    1. Tekrar seyyidül istiğfar duasını hatırlatmanız çok anlamlı olmuş,Allah razı olsun kardeşim,yazılarınız daim olsun

  3. Allah razi olsun

  4. Yazıların harika ablacım 👌❤️🤲 Allah razı olsun 🤲

  5. Amin ..
    Marifetullah ve muhabbetullah ile hu..

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir