İnsan yaşadığı yerin toprağına, suyuna, ovasına benzer diyor şair. Hakikaten doğrudur. Yaşanılan yer topografik bir zemin olmaktan çıkar; dolaşır adeta insanın damarlarında. Bu yüzdendir belki de, insanı mekandan ayırmak mümkün olmamıştır. Sevdiğimiz kişiler de, sevilenin ait olduğu mekanlar da bizim ruhumuzu başka cevherler ile rabt eder. İşte böyle bir meselenin düğüm noktası olarak hayatımızdadır Kudüs.
İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlık için ayrı ayrı ve birleşen özellikte ayrıcalıkları olan şehirdir Kudüs. Hz. Yakup ve oğullarının, Hz. Musâ’nın, Hz. Davud’un, oğlu Hz. Süleyman’ın, Hz. İbrahim’in nübüvvetiyle ikram olunmuş, Hz. Peygamber’in miracıyla arşa uzanmış şehirdir Kudüs. İnsanların Rablerine muhataplık niyazıyla yöneldikleri ilk kıbleyi, yeryüzünün en faziletli üç mescidinden biri olarak nitelendirilen Mescid-i Aksâ’yı kendisinde bulunduran şehir Kudüs.
Ve Kudüs şehri
Gökte yapılıp yere indirilen şehir,
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehridir.
Varlığı gökte olup gölgesi yere düşen şehirdir. Musevîlikte Mescid-i Aksâ için gölgesinin düştüğü yerden yaratılmaya başlar kainat, denilir. Doğru mu bilinmez fakat bu, insanın Kudüs’te, Mescid-i Aksâ’da görmek istediği bir iradeyi ortaya koyar: Mukaddeslik.
Peygamber eliyle inşa ettirilen mukaddes mescid, Aksâ. Peygamberimizin ümmetinin emaneti, ruhumuzun imanla bileylendiği mübarek belde.
Muhabbetin terazisi Aksâ, seni muzafferiyetle anmak kime nasip olacak? Ruhumuz seni hangi vakit anlayacak, ne vakit senin bağrından fışkıran muhabbetli imanı bahşedecek gönüllerimize yaratan?
Âahh… Yaşadığın zulme uzaktan bakmak yine bize mi kalsın? Senden ayrı geçen zamanlar hayatımızı nefsimizle yine mi efsunlasın? Ayaklarımıza gelecek kuvvet nerede? Zaman seni anladığımız yerden başlamıyor muydu? Bunun için taşımadık mı seni kol saati gibi üstümüzde?
Öyleyse uzağı yakın edelim, saate bakıp harekete geçelim. İmanın bizi birleştiren, bir vücudun azaları kılan hususiyetine dikkat kesilelim. Ne buradan Aksa’daki teröriste atacağımız taş ulaşır, ne de nefsimizin istediğini konuşmaktan kurumuş ağzımızla savurduğumuz sloganlar bu davanın yüceliğine değer katar.
Özbilincimizi idrak edelim, Kudüs bizim neyimiz olur? Bizi birbirimize bağlayan kadere liyakat kendimizin idrakini kavileştirmekle başlamalı değil mi?
İşte tüm bu sorularla yüzümüzü bu ay Kudüs’e, çevresi mübarek kılınmış Mescid-i Aksâ’ya çevireceğiz. Edindiğimiz tefekkürle belkide diyebileceğiz:
Tȗr Dağı’ını yaşa
Ki bilesin nerede Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum
Ayarlamadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçirirsin
Buz tutar
Gözün görmez olur
Gözümüze nûr olacak Aksâ!
Senin emanet oluşunu ve emniyetini, ümmetin haremi oluşunla üstümüzdeki sorumluluğu hatırlayacağız. Peygamberimiz’in sana olan teveccühünü bildirdiği “Mescid-i Aksa’ya gidin ve orada namaz kılın. Eğer oraya gidemez, içinde namaz kılamazsanız, kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” sözlerini unutmayacağız. Emanete ihanetin münafıklık alameti olduğunu, asla.
*Canım, kanım sana fedâ olsun Aksâ.
Allah razı olsun. Silkelendik… Ama tozumuz öyle çok ki bir türlü arınıp kıyama kalkamıyoruz! Allah bizi affetsin. Mucahade ruhu versin.
Yazı yayınlandığından beri kaçıncı okuyuşum bilmiyorum. Canımız kanımız sana feda olsun Aksa
Aksa yazısı yazıp, kubbetüs sahra fotoğrafı paylaşıyorsunuz. Yanlış algı oluşuyor.
Allahım bin kere razı olsun o güzel nefesin ve kalbin ile her yeri ISA ediyorsun canım hocam senin sayede neler daha öğreneceğiz iyi ki varsın sağol var ol🌹🌹🌹🌹🌹
Kaderimize liyakat için idrakimizi kavilestirmek… kaleminize sağlık. okumaya doyulmuyor.
❤️❤️
🥰🥰🥰