Edebi-Tarihi

Bitkilerle Bir Mart Güzellemesi

0

Başlığı görünce şaşırmış olabilirsiniz. Evet ben de şaşırdım. Çünkü uzun bir süredir mart ayında hangi bitkilere değinelim diye kafa yormaktayım. Kıştan bahara geçişin bu kadar belirgin olduğu bu ayda doğaya ve bitkilere bir göz atmaktan kendimi alamadım. Ve buna sizleri de ortak etmek istedim.

Bildiğimiz gibi mart ayı kendi içerisinde birçok değişikliği barındırıyor. Bir taraftan mart kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırıyor, diğer taraftan ise çıra yakıp, bağ budanıyor. Üçüncü cemre toprağa düştü mü, artık zemherinin kalktığını, havanın yumuşadığını anlıyoruz. Toprağın soğukluğu da artık yavaş yavaş ısınıyor ve ağaçlara su yürümesi/cereyân-ı mâ-ı eşcâr dediğimiz olay gerçekleşmeye başlıyor.

Bu da demek oluyor ki uyuyan devin uyanma vaktidir. Kimdir peki bu dev? Siz deyin toprak ben diyeyim doğa! Peki bu süreçte neler yapılmalı birlikte bakalım mı?

Bu ayda yapacağınız bahçe işleri birkaç ay sonra gözünüzü ve gönlünüzü şenlendirmeye yetecektir. Çiçek tohumlarının ekilmeye başlanması sıcak mevsimde onların rengarenk hallerine şahit olmak isteyenler için liste başında olmalıdır. Yine çimlerin biçilmesi ve bakımlarının yapılması köklerinin güçlenmesi açısından yerinde olacaktır. Yalnız bunu yapmak için kuru bir günü seçmeyi unutmayın. Bağ budama zamanının gelmesi de mart ayındaki bu uyanışın belirgin eylemlerindendir. Asmaların budanması, sağlıklı büyümeleri ve meyve kalitelerinin artması için yapılıyor. Terbiye etmek de denilen bu budama işlemi önceki senenin salkım salkım üzümlerle dolu sürgünlerinin artık canlılığını yitirdiği için kesilmesiyle yerine getiriliyor. Böylece bitki  yaşamına devam edebilmek için gereken canlılığı bu kısımlarından arındırılmasıyla sağlıyor. Ve bu da bitkiye yeniden canlılık sağlamakla kalmıyor sağlıklı yeni meyveler verme vesilesi de oluyor.

Tabi bunların dışında  bazen elma, kayısı, badem, kiraz gibi bazı heyecanlı meyve ağaçları da var. Martın ilk günlerinde çiçeklenebilen bu ağaçlar ileriki günlerde gelen kocakarı soğuklarından bir hayli etkilenirler. Bu günlerde bu ağaçlar için yapabileceğimiz en güzel şey kuru günlerde diplerini kazıp havalandırmak olacaktır.

Kocakarı soğukları demişken bunu belki de bir çoğumuz duymuşuzdur. Berdü’l-acuz olarak bilinir. Martın ikinci haftası başlayıp yaklaşık 8 gün sürer. Bu günler hakkında kaynaklarda birkaç anlatı yer alsa da biz ilgimizi çeken bir tanesine kulak verelim dedik. Rivayete göre: Güzel havalar Mart ayında bir iki gün yüzünü gösterince dediğim dedik bir yaşlı kadın yaylaya gideceğim diye tutturmuştur. Bu mevsimde yüksek yayla koşullarının hem kendisi hem de hayvanları için iyi olmayacağı, “Mart Dokuzu” denilen fırtınaların geçmediği anlatılmışsa da o “Abrul beşine ayağım, Mart dokuzuna dayağım, Çü eşeğim yaylaya” diyerek birkaç hayvanını alıp yaylaya çıkar. Bir iki gün havalar iyi gitse de arkadan gelen soğuklara dayanamaz. Bir gün ısınmak için yaktığı ateşe öyle yaklaşır ki saçlarından tutuşarak kendisi de yanar. Bu gerçek midir değil midir bilinmez ama en nihayetinde bizi rumi takvime göre April/Nisan ayının beşine kadar (miladi takvimde 18 Nisan) soğuklara karşı dikkatli olmak konusunda uyarır. Nitekim bu tarih yılın soğuk son günü olarak anılır.

Bu arada mevsimine göre beslenmek, bitkilerin ekimini yapmak ya da şifalı otları vaktine göre toplamak pek önemlidir. Turp, tere, marul, ıspanak, taze soğan, yer elması gibi bitkiler bu ayda olgunlaşır. Ayın sonlarına doğru orkide yumruları dağ tepelerinden toplanır. İleriki günlerde ise hepimizin heyecanla beklediği can eriği ve çağla başrole geçer. Tıbbi aromatik bitkiler (kekik, adaçayı, kuşburnu, lavanta, papatya, kimyon, reyhan vb.) dediğimiz birçoğumuzun yakından bildiği bitkilerin tohumları bu ayın sonlarında toprağa ekilir.

Velhasıl, bu satırlarda yazanların çoğu bilgi, halk takviminin bize bir mirasıdır. Kıymetlidir çünkü bazen İsviçreli bilim insanlarının dahi göremediğini, yayladaki elleri öpülesi bir pamuk nine görüp hikmetine mazhar oluverir. Bizler de bu öğretilerin ucundan sıkıca tutup daha da fazlasını öğrenerek gelecekle köprüsünü kuralım inşallah.

Tabi bir de anlatamadığımız, ele avuca gelmez durumlar vardır ki izahı yoktur. Mesela portakal, mandalina, ıhlamur çiçeklerinin kokuları dört bir yanı sardığında güzellikten insanın başı döner. Bir kirazın tadı, bir lalenin rengi, bir ıhlamurun heybeti nasıl anlatılır ki? Sadece yaşanır ve öylece ruha, gönüle, bedene sıhhat oluverir.  Aman kendimizi bunlardan mahrum bırakmayalım. Pencerenizden gelen yağmurdan sonraki mis gibi toprak kokusu, sofranızda yeşilliğiniz, yüzünüzde neşeniz eksik olmasın. Görüşmek üzere.

Bile Bile Lades Diyemem!*

Önceki içerik

Mihrişah Valide Sultan

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir