Masallarda anlatılır ya hani; taş kalpli cadı, küçük çocuğu gece karanlığında alır götürür, vahşi hayvanların cirit attığı o korkunç ormanın karanlığında bırakıverir, yuvaya dönüş yolunu bulamayıp telef olup gitmesi en olasıdır, O’nu her an koruyup kollayan bir güç olmasa… Tüm benzer masallarda o saf çocuğu, iştahını kabartan lezzetli bir şeyin vaadi ile kandırıp birlikte gitmeye ikna etmiştir yoldan çıkartmaya izinli olan.
İşte o küçük çocuğun macerası, o ışıksız, zifir kara derinde, korku ve çaresizlik içinde başlar. Tüm yolculuğu gün ışığına kavuşmak, akla gelmez tehlikelerden geçip, kah ay ışığını kah güneşin aydınlığını yakalamakla murad olunur. Lakin hep başı önünde, kendinden evvel doğru yolu bulup kurtuluşa ermişlerin ardından gelenler için bıraktığı çakıltaşlarını takipte, gözü kulağı açık, o özlemini duyduğu, ana kucağı, rahmet yuvasına yeniden kavuşmak için sabırla yol almaktır can derdi.
O yuva ki hasretini çektiği, özlemi içini kavuran, ona nefes olan biricik ve yegane aidiyet duyduğu evi. O sevgi kaynağına uyandırılmış olan sonsuz muhabbeti, ona en zor zamanlarında dahi yola devam etme gücünü, en ümitsiz anında ona ihtiyacı olan sabrı verendir. Ancak bu sabır ve muhabbet, ona yol aldırabilir ve evine kavuşturur. O öyle bir yoldur ki, ne öteye, ne beriye sapmadan kişiyi dosdoğru evine götürür.
İşte hayatın masalı böyle bir masaldır. Her birimiz, kendi öz biricikliğimizin yolculuğunda, o muhabbetle ve hasretle, ay ışığının aydınlattığı o parlak çakıltaşlarının izini sürerek, yol boyunca ağaçların dallarında rızkımıza düşen lokmaları toplayarak, kimi zaman kursağımızı sindirip kimi zaman da heybemizde biriktirerek yol almaya gayret ediyoruz.
Bir yolculuk hikayesidir ömür. Çakıltaşlarının izinde…
Heybemizde biriktirdiklerimizle, yolumuzda izini sürdüklerimizle bizden yarına aktarılan, ardımızı kandil misali aydınlatan nice kıymetli ziyneti, emaneti zincirdeki yağmur suyunun toprağa akışı gibi bir halkadan diğerine taşıyan bir akış…
Hayırlı yolculuklarımız olsun…
Küçükken gittiğim deniz kenarlarından çakıl taşları toplardım. Ama öyle her çakıl taşınıda almazdım ya bembeyaz olacak ya da şeffaf olup içi görünecek. Ya da benim için anlam ifade eden bir şekli olacak. Yazınız bende çok şey ifade etti. Çakıl taşlarını hâlâ çok severim. Eminim sizinkileri de toplayacağım.
Biz de önümüze çıkan, heybemize attığımız çakıl taşlarını seriyoruz tezgaha inşallah, bizden olan bir şey yok. Çok teşekkürler…
Amin. İnşallah içimizdeki çocuğu, kurda kuşa yem etmeden yol alabilmek duasıyla.
Hayırlı yolculuklarımız olsun.🌹
Allah cümlemizi muhafaza eylesin, büyüklerimizi başımızdan eksik etmesin…
Muhabbet ve sabır bize de yol aldırsın inşlh.
Amin, cümlemize… ağzımızdan çıkan kelamın idrakini nasip eylesin rabbim.
çok duru ve insani içten yakalayan bir anlatim olmuş. devamini bekliyoruz.
İnşallah aynı samimiyetle paylaşabileceğimiz nice yazılarda buluşmak niyeti ile, teşekkür ederiz.
açgözlülük edip oturup ağaçları tüketmekten de Allah’a sığınırız.
Ne kadar güzel bir anlatım olmuş, teşekkürler. Sanki ormanda yürüdüm… Bazen de masaldaki çocuk gibi, yol kaybettirircilerin hilesini önceden sezip, dönüş yoluna, evvelden topladığımız muhabbet kokulu çakıl taşlarını kendimiz bırakmamız gerekiyor.
“İşte hayatın masalı böyle bir masaldır..” Aydınlığa doğru iz süren değerli satırları huzurla okudum.