Edirne deyince siz ne hatırlarsınız? Benim hayalimde açılmış kollar gibi göğe uzanan minareleri, görkemli kubbesiyle Selimiye Cami canlanır hemen. Mimar Sinan’ın ihtişamlı ustalığı şehre yaklaştıkça etrafındaki her şeyi gölgesinde saklayarak kendini belli eder. Zarafetini inceliğinden ve dantel gibi işlenmiş bedenlerinden alan minareler şehre dört bir yandan gelenleri aynı davetle kendine çağırır. Rivayete göre şehre hangi yönden gelirseniz gelin minareleri uzaktan iki taneymiş gibi görürmüşsünüz. Yaklaşınca mimarın tılsımıyla iki minare olurmuş dört minare. Günümüzde şehrin genişleyip kalabalıklaşmasıyla bu hikaye unutulsa da Mimar Sinan’ın ustalığı asırları aşıp hayranlık uyandırmayı sürdürüyor.
Kıbrıs’ın fethinden sonra Sultan İkinci Selim, zaferin anısına Mimar Sinan’dan eski başşehir Edirne’de görkemli bir cami yapmasını ister. Seksen yaşındaki ustanın mahareti camiyi inşa edeceği alanı titizlikle seçmesinden bellidir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Kavaflar Meydanı olarak anlattığı şehre hakim bölge, Mimar Sinan’ın ustalık eseri için uygun bulunur ve 1569’da caminin temeli atılır.
İhtişamıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün, çarpıcı güzelliğiyle Sinan’ın ustalığının en üstün seviyesini temsil eden caminin kapıları 1575’de ibadete açılır.
Günümüzde UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve Dünya Mirası olarak tescil edilen Selimiye Cami Osmanlı mimarisinin şaheserlerinden biri olarak kabul edilir. İznik çinileriyle süslü revaklı avlusundan, iki yandaki medreseler, arasta ve sıbyan mektebinden geçerek camiye girdiğinizde kubbesinin yüksekliğinden ve genişliğinden başınız döner.
Çünkü başka hiç bir yarım kubbeden destek almadan tek başına yerden kırk üç metre yukarıya yükselen kubbe, otuz iki metre çapındaki genişliğiyle gerçek bir mimarlık ve mühendislik harikasıdır.
Sinan’ın ileri bir yaşta tamamladığı ve mekân bütünlüğüne ulaşma çabalarının zirvesi olan Selimiye, Süleymaniye dahil bütün sultan camilerini ve Ayasofya’yı gerilerde bırakmış, bu özelliğiyle dünya sanat tarihine geçmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi)
Caminin süslemeleri çini, kalem işi, ahşap ve renkli taş ile bezelidir. Kıble yönündeki pencere alınlıklarındaki kitâbeler, dört yönde kemer köşelerindeki Allah, Muhammed, Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin yazılı madalyonlar ve kuzey yönündeki mahfil kemer aralarında bitkisel kompozisyonlu çini panolar göz alıcıdır.
Selimiye Cami’nin efsanevi özelliklerinden birisi minareleridir. İlk bakışta kubbeyi zarifçe sararak yükselen ince minareler caminin ihtişamını destekler. Birbirinden bağımsız üç ayrı merdivenle çıkılan üç şerefeye üç ayrı müezzinin birbirlerini görmeden çıkabilmesi Selimiye’nin dilden dile anlatılan özelliklerindendir. Bir diğer efsane de müezzin mahfilinden sütunlardan birinin üzerinde yer alan ters lale motifine dairdir. Sinan’ın küçük yaşta kaybettiği sevgili torununun anısına yaptırdığı da söylenir, cami için arazisini satmak istemeyen yaşlı kadının huysuzluğunu anlattığı da.
Koca Sinan bu ters lalenin nakşedilmesine ne için izin verdi bilinmez. Ama camiye ilk kez girenlerin iki rekat namazdan sonra müezzin mahfilini itinayla gözden geçirip ters lale motifini aradıkları da malumdur.
Selimiye Cami kendisine gelen inananları ihtişamıyla büyülemeye, Mimar Sinan dehâsıyla hayran bırakmaya devam ediyor.
Fotoğraflar: Uğur Kaygusuz
Yorumlar