Çakıl taşlarının izini sürerek bir yere mi ulaşmaya çalışmaktayız? Yoksa sadece kaybolmaktan mı sakınmaktayız? Kim bilir? Ama ne zaman ki başımızı yerden kaldırıp, şöyle ayağımızın, dizimizin, belimizin ağrısından bir an fırsat bulur; kursağımızın sızısına kulak tıkar da uzağa, ufka doğru bakarız, işte o zaman bazı sorular bizi yakalayıverir.
Nereye gitmektesin ey yolcu? Nereyedir yolculuk? Ne arar durursun ayağını bastığın yerde? Nereden gelir nereye gidersin? Nereye ulaşmak gayretindesin?
Nedir derdin?
İşte tam da bu soru ile irkilir insan. Henüz uyandırmaz belki derin uykusundan ama yine de hafifçe dürter insanı bu soru. Nedir derdin? Bu hayat akışında nedir seni meşgul eden; yolunu, yönünü çizen?
Hatırlayın şöyle bir. Bu soruya benzer bir soruyu genellikle ilk kez çocukken duyarız. “Büyüyünce ne olacaksın?” derler. Yani büyüdükçe ne ile meşgul olacaksın? Neye ilgin ve sevgin var? Vaktini neye vakfetmek istersin? Bize oldukça bilindik ve sıradan gelen bu soru ne derin bir sorudur oysa…
Bu soruyu, aslında “meylin nereyedir” şeklinde okumak daha doğru olur. Hayatta her şey önce meylederek başlar. Kıymetli büyüklerin de ifade ettiği gibi insanın fiilini harekete geçiren şey duygusudur. Bu duygu, bu meyil insanın istikametini belirler. Hayat tam da meylettiğimiz yöne doğru belirlenen ve şekillenen bir yolculuktur; böylelikle nereden gelip nereye gittiğimiz, meylettiğimiz yöne doğru belirlenen ve şekillenen bir seyir halini alır.
Peki, insanoğlunun meyli neye göre belirir? Neye göre şekillenir? Görmediğimiz ya da bilmediğimize, hiç deneyimlemediğimiz bir duyguya istinaden bir yöne meyletmemiz mümkün müdür? Her ne kadar bu soru için istisnai durumlar mevcut olsa da (burada içimde bir çakıl taşı ısınıyor ancak “mürîd” ve “murad” mevzuu uzun bir sohbet konusu olduğundan başka bir zamana bırakarak şimdilik geçelim) genel geçer haliyle insan, sadece imkan dahilinde görebildiğine, bilebildiğine, duyumsayabildiğine meyleder.
Burada “görmek” ve “bilmek” fiillerine kısaca değinmek, umulur ki bizi daha doğru bir iz sürmeye yönlendirsin. Görmek fiili, baş gözümüzle görmekten, “basîr” esmasının denk düştüğü manâyı kavrayan kalp gözümüzle görmeye dek uzanan menzil içinde, meylimizin farklı güzergahlara denk düşmesine sebebiyet verir. Aynı şekilde “bilme” halimiz de yine meylimizin yönünü ve şeklini belirler. Büyüklerimizin ifadesi ile “ayne’l yakîn”, “ilme’l yakîn” ve nihayetinde de “hakka’l yakîn” bilme kabiliyetleri derecesinde meylimiz şekillenir ve kuvvetlenir.
İnsan, madde âleminde baş gözü ile ancak temas edebildiği şeyleri – yani zahir olanı – dokunup ulaşabildiği kadarıyla görüp kavrayabilir; bu görüş ancak bu sınırlılıkta olup, bütünü kuşatma imkanına sahip değildir. Evvelden ahire uzanan bütün, ancak kalp gözü ile görülür ki bunun için de “basiret” ifadesini kullanabiliriz. Kıymetli bir büyüğümün ifadesi ile:
“Basiret, nefs-i natıkanın yahut rûh-i cüziyyenin gözüdür. O, kişinin ruhudur. Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyururken kastettiğidir:
“Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn Sûresi, 95/4)”1
İnsanoğlu, Allah Teâlâ’nın lütuf ve keremi ile yaratılış olarak güzele meyleder. İşte yolcunun yolculuğunu belirleyen de tam bu noktada, yola koyulan kişiye neyin “güzel” göründüğü ile ilgilidir. Ne zaman ki derin uykusundaki dürtmelerin tesiri ile derdinin ne olduğunu sorar kendine, o vakit hakiki derdinin kendindeki güzeli görmek olduğunun kokusunu duymaya başlar. İnsanı en güzel biçimde yaratan Allah Teâlâ’nın kudret ve keremi ile insanın hakiki yolculuğu da böylece kendinden kendisinedir.
Kendindeki güzeli bulmaya meyletmek bu alemde insana bahşedilen en büyük nimetlerin başında gelir. İnsan, görmek ve bilmek için bir kaynağa bakmak zorundadır. Kendinden kendine olan yolculuğunda, kendine bakmak için de bir aynaya ihtiyaç duyar. Bu alem kişiye aynadır. Burada doğru bakmayı bilmekle ilgili olarak not düşmek mesuliyetiyle çok kıymetli bir alıntıyı nakletmek isterim:
“ … sâlik, … halkta gördüğü iyiliklerin Hak’tan, halkta gördüğü kötülüklerin nefsinden olduğunu idrak ederse Hâk mazharı olur. …” 2
İşte insanın kendinden kendine olan yolculuğuna dair meylinin zuhur etmesinin ardından ona bu yolculuğu hayata geçireceği bir yol, bu yolu katetmesini sağlayacak bir araç ve bu manayı taşıyacak bir kap gerekir. Derdi, kendindeki güzelliğin hakikatini bilmek ve görmek olan kişinin bu yolculuğunu talim etmeye vesile olacak bir meşgalesinin olması gerekliliği, başta sorduğumuz “ne işle meşgul olacaksın” sorusunun cevabına denk gelirse, ne güzel bir buluşma olur bu. Aksi halde, meşgalesi bu yolculuğa hizmet etmeyen bir ömür, dünya gailesi içinde tükenir gider de insanı o gaflet uykusundan uyandıracak bir tek vesile hasıl olmaz.
Bu meşguliyetler içinde öyle alanlar vardır ki, bilerek ya da bilmeyerek yolu bu alanlarla kesişenlerin uyanma ihtimali artar çünkü bu meşguliyetler doğası gereği, talim edildikçe insana güzeli bulmasına vesile olacak bir yol inşa ederler. İşte, sanat dünya meşgalesi içinde tam da böyle bir yolculuğa kapı açar, eşik olur.
“Sanat nedir, ne olmalıdır?, Sanatçının yolculuğu nereye doğrudur?” sorularını sonraki yazımızda söze buradan devam etmek üzere not düşelim ve buraya kadarki söze yüklenmiş olan ağır girizgâhı tefekkür edelim inşaallah.
Güzel’in kokusunu duymak duası ile…
1. Tosun Bayraktaroğlu, Bil! Bul! Ol!, İstanbul, Sufi Yayınları, 2016, s.261
2. M.Fatih Çıtlak, 40 Mektup, Sufi Yayınları, 2010, s.101
İçimizde ki güzeli bulma duası ile
Güzel’imiz lutfediversin, güzeli olmak nasip olsun
Rabbim kendimizden kendimize olan yolculuğumuzda önümüzdeki evhamları,nefsimizle olan engelleri kaldırıversin inş.
💕💧🌾🤲🏻🌹
💞❤️
Bence anne-babalar da okumalı. (Herkes kendi penceresinden görüyor) Çocuklarını şu dünya hayatında sürekli ittirp kakturmaktan vazgeçip, meyil sürecini doğal seyrine bırakmalılar.. yazınızın maneviyatından biraz uzaklaştım giibi oldu ama dünyada, maddi alemde neye meyil ettiğini keşfedemeyen insan yolun başında kaybolan yolcu gibi kim nereye çekerse oraya gidiyor…
Son derece doğru bir serzenişte bulunmuşsunuz. Anne Babaların yapacağı en güzel şey meyledilecek doğru istikametleri tanımalarına yönelik çocukların ufkunu açacak biçimde onlara imkanlar sunmaktır. Ve onları kendi yolculuklarında baskı kurmaksızın seyir etmektir. Evlatlarımız bizlerin emanetidir. Bizler Onların sahipleri değiliz. Bir tek bunu idrak edebilsek zaten bu baskıcı tutumdan imtina ederiz. Rabbim cümle evlatlarımızın gönüllerine nazar eylesin, istikametlerini doğru yola sevk eylesin inşaallah…