Fatih Caminin İstanbul fethedildikten sonra inşa edilen ilk Türk-İslam eseri olduğunu biliyor musunuz? Merak etmeyin, size fetihle ilgili bilmediğiniz bir detay aktarma niyetinde değilim. Eminim gemilerin karadan yürütülmesinden başlayarak, dünyanın incisi İstanbul’u fetheden Sultan II. Mehmet’in Fatih ünvanıyla beyaz atının üzerinde Topkapı’dan şehre girdiğini, Ayasofya’da kıldığı namazı duymayan yoktur. Hem zaten bu bölümde tarihten değil, manevi değer taşıyan camilerden bahsedeceğimi söylemiştim.
Fatih Sultan Mehmet bânisi olduğu Fatih Camii hakkında “Memleket camileri içinde bu mâbed, vücûda nisbetle bir baş gibidir.” demiş.
Fatih camii fetihten sonraki İstanbul’da yeni bir inancın ve hakimiyetin nişanıdır, günümüzdeki İstanbul’un göğe yükselen minarelerle süslü siluetinde ilk Türklük ve Müslümanlık çizgisidir.
Fatih Sultan Mehmet kendi adını taşıyacak camiyi ve külliyeyi yedi tepeli şehrin en merkezî yerine, en görkemli tepesine inşa ettirmiş. Böylece ibadetin yanı sıra toplumun farklı ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik medrese, şifahane, çarşı, imarethane, hamam, kütüphane gibi yapıların bulunduğu külliye İstanbul’un Mekke’si kabul edilecek kadar kıymetli bir merkez olmuş.
Keşke camiyle beraber külliyeyi de günümüze kadar koruyabilmiş olsaydık. Ama geçen zaman, yaşanan depremler, düşüncesiz imar faaliyetleri külliyenin kendine özgü düzenini bozmuş maalesef.
Caminin ilk halinden günümüze avlu ortasındaki şadırvan ve avlunun üç duvarı, caminin taç kapısı, mihrabı, şerefenin altına kadar minare kaide ve gövdeleri ulaşmış sadece. Tamamen mermer olan ve yeşil kum saatleriyle süslenmiş mihrapta celî sülüs ile “O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi.” mealindeki Al-i İmrân Suresi 39. ayet-i kerimenin bir kısmı yazılı.
Cümle kapısının üstünde yer alan Arapça kitabede “Fatih Sultân Mehmed Hân tarafından H.867-875/M.1463-1470 yıllarında kendi adına inşâ ettirilmiştir.” ibaresi devrin meşhur hattatı Ali bin Sofî’ye ait. Bu kitabede ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in silsile yoluyla Osman Bey’e kadar olan ecdat isimleri de zikredilmiş. Mimarının daha sonraları büyük usta Mimar Sinan’la karışmaması için Atik Sinan ya da Azadlı Sinan olarak adlandırılan Sinânüddin Yusuf bin Abdullah ve yardımcısı Mimar Ayaş olduğu kaydedilmiş.
Caminin kıble tarafında Fatih Sultan Mehmet’in türbesi bulunmakta. Biraz daha küçük ayrı bir türbede de zevcesi Gülbahar Hatun’un kabri var. Aynı zamanda hazirede saraydan, ulemâ ve meşâyihten pek çok zat da medfun.
Fatih Cami dün olduğu gibi bugün de İstanbul’da cazibe merkezi olmaya devam ediyor. Devlet adamları, alimler ve sanatkârlar son yolculuklarına buradan uğurlanıyor. Cami, İstanbul’a gelen Müslüman gezginlerin ziyaret edilecek yerler listesinde ön sıralarda yer alıyor.
Özellikle sabah namazlarından sonra sürülen hatm-i şerifi dinlemek için bekleyenler hem yerden ısınan halıların üzerinde sabah mahmurluğunu atıyor, hem de güzel sesli hafızlardan muhteşem Kur’an-ı Kerim tilâveti dinleyerek maddi manevi istifade ediyor.
Hazır üç aylar başlamışken en kısa zamanda bu ecdat yadigarı camiyi ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) “İstanbul’u fetheden komutan ne güzel komutandır.” diye övdüğü Fatih Sultan Mehmet’in türbesini tekrar ziyaret edip ona ve güzel vatanımızın her karış toprağında kanı olan şehitlerimize Fatiha okumaya niyet ediyorum Allah’ın izniyle.
İnş.Rabbim en yakın zamanda hayırlısıyla ziyaret etmeyi nasip etsin.Tekrar aklımıza düşürdüğünüz için teşekkür ederim kardeşim
Halıların ısındığını duyduğuma cok sevindim 🙂
Şu pandemi ilaç gibi geldi… hastalanınca sağlığın keymetin bilenler gibi uzak kalımca camiilerin ne kadar kıymetli olduğunu gördük. İnşaAllah görmüşüzdür yani.. uygulamada açığa çıkacak son durum 😀
Hele sabah namazları çok feyizli oluyor, çok teşekkür ederiz yazılarınızı çok beğeniyorum.