Merhaba Kıymetli Okurlar,
Sizlerle Hucurat Suresi özelinde bazı konu başlıklarını düşünmeye, konuşmaya gayret edeceğiz. Bu sure, edep ve adab-ı muaşeretin Peygamber Efendimiz’e karşı nasıl davranmamız gerektiği üzerinden anlatıldığı, Rabbimizin biz kullarına edebi tarif ettiği bir sure.
Bu mübarek surede müminlere bazı görgü kurallarından bahsedilmekte, müminlerin Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ve birbirlerine karşı nasıl davranacakları öğretilmektedir. Dilerseniz ilk önce sure hakkında kısa bir malumat edinelim.
Hucurat Suresi Medine’de inmiştir, 18 ayettir. Kur’an-ı Kerim’deki 49. suredir. Adını 4.ayetteki “odalar” anlamına gelen “Hucurat” kelimesinden alır. “Hucurat” suresi Kur’an-ı Kerim’deki sıralamada Fetih suresinden hemen sonra gelmesiyle de bize bazı mesajlar verir.
Fetih suresinin son ayetinde sahabe-i kiramdan bahsedilir. Hucurat suresinde ise müminlerin birbirlerine karşı olan beşeri münasebetlerinden bahsedilir.
Fetih suresinde fethedilen yerlerdeki halka nasıl davranılacağı, nasıl fethedileceği ve orada uygulanılacak ahkam anlatılır. Sonrasında gelen Hucurat suresinde İslam’a giren bu Müslümanların birbirlerine nasıl davranacağı öğretilir. Bundan dolayı tefsir alimleri, “Hucurat suresi, Fetih suresinin devamı gibidir” demişlerdir.
Surenin ilk ayeti Allah Teala’ya ve Fahr-i Kâinat Efendimiz’e (s.a.s.) karşı saygıyı anlatarak mümin duruşun ilk önemli kuralının ne olduğuna vurgu yapmaktadır.
1. Ayet
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
“Ey iman edenler! Allah ve resulünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Muhakkak Allah işitendir, bilendir.”
Bu ayetin nüzul sebebi ile ilgili tefsirlerde birkaç başlık vardır. Biz iki başlıkla nüzul sebebini açıklamaya çalışacağız.
– O dönem insanlar bir olay vuku bulduğunda; “Şu konuda bir ayet indirilse ya da şu hususta şöyle yapılsa, şu anlamda ayet nazil olsa, Allah şöyle yapsa, şöyle olması daha uygun olur…” gibi söylemlerde bulunmaya başlamışlardı. Cenab-ı Hak bu durumdan hoşnut olmadı ve bu ayet nazil oldu.
– Bir diğer sebep de şu şekilde açıklanmış; Resulullah (s.a.s.) Medine’ye tam olarak yerleşince kendisine çeşitli bölgelerden heyetler gelmeye başlamıştı. Bu insanlar henüz İslami terbiye almadıklarından davranışları ile sevgili Peygamberimizi (s.a.s.) incitiyorlardı ya da çok soru sorarak yorulmasına sebep oluyorlardı. Bu ayetle birlikte, Resulullah (s.a.s.) bir meseleyi anlatmadan onların soru sorması yasaklandı.
Burada bahsettiğimiz nüzul sebepleri ve tefsirlerde geçen diğer rivayetler incelendiğinde anlaşılan şudur:
Bu ayette emredilen “önüne geçmeyin” emri, her türlü söz ve fiili içerir. Allah Teala hiçbir konuda Resulünün (s.a.s.) önüne geçilmesine izin vermemektedir.
Öne geçme!
Bu men edilme emrindeki akla gelen bazı başlıkları şöyle sıralayabiliriz:
– Resulullah konuşmaya başlamadan konuşmayın.
– Resulullah’ın meclisinde bir soru sorulunca ondan önce cevap vermeyin.
– Yemek gelince ondan önce başlamayın.
– Bir yere gittiğinizde geçerli bir mazeret olmadan Resulullah’ın (s.a.s.) önünden yürümeyin gibi.
Alimlerin önünde yürümek de bu yasak kapsamındadır. Çünkü onlar peygamber varisleridir. Buna delilimiz de Ebu Derda’nın (r.a.)’ rivayet ettiği şu hadistir:
Ebu Derda: Resulullah (s.a.s.) beni, Ebu Bekir’in (r.a.) önünde yürürken gördü ve şöyle buyurdu: “Senden daha hayırlı olan birinin önünden mi yürüyorsun? Güneş, Nebi ve Resullerden sonra Ebu Bekir’den daha hayırlı ve faziletli bir kimse üzerine doğup batmamıştır.”
Ayette Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ile görüşmeye gelen heyetlerdeki bazı kaba kişilerin şahsında bütün müslümanlar sevgili Peygamberimiz’e (s.a.s.) karşı saygılı olma konusunda uyarılmıştır. Hadis-i şeriften anlaşılıyor ki ayet aynı zamanda alimlere saygılı olunması konusunda da bir uyarıdır.
Burada bir başka önemli noktada şudur; ayetteki “Ey iman edenler!” hitabı Cenab-ı Hakk’ın kullarına olan merhametini göstermektedir. Kullar hata edip Peygamber’e karşı edepten ayrılmalarına rağmen Cenab-ı Hak kullarına hitap şeklini değiştirmedi. Oysa Allah Teala kullarının Peygamberine karşı edepten ayrılmalarından razı değildir. Nisa suresi 80. ayette “Resulullah’a itaat eden Allah’a itaat etmiş olur, yüz çevirenlere gelince seni onlara bekçi olarak göndermedik.” buyrularak bu konunun ne kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Anlaşılıyor ki mümin kendi görüş, akıl ve tercihlerini Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) ve Allah yolunda hizmet eden büyüklerinin görüşünden üstün görmemelidir. Yine büyüklerinin, kendinden ilim ve irfanca daha üstte bulunanların hizmet ve sohbetinde edebi muhafaza etmelidir.
Bunlar Cenab-ı Hakk’ın insanlara kazandırmak istediği edeplerdir. İman eden kişinin sorumluluğu sadece ikrar değildir. Sorumluluk sahibi bir Müslüman davranış ve tercihleriyle Allah katında değer kazanacaktır.
Muaz b. Cebel’i Allah Resulü (s.a.s.) Yemen’e vali olarak göndereceği zaman sordu: “Ya Muaz! Orada neyle muamele edeceksin?”
– Allah’ın kitabıyla.
– Onda bulamazsan neyle muamele edeceksin?
– Allah Rasulünün sünnetiyle.
– Onda da bulamazsan neyle muamele edeceksin
– O zaman kendi reyimle hükmederim dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) elini Muaz’ın göğsüne vurarak; “Allah Resulünün elçisini Resulullah’ın hoşlandığına muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” buyurdu.
Resulullah’ın memnuniyetinin sebebi Muaz’ın; Resulullah’ı (s.a.s.) Allah’ın kitabından sonra söylemesidir. Kendi görüşünü de kitap ve sünnetten sonraya bırakmasıdır. Elmalılı’da: “Allah Resulünün önüne geçmeyin, çünkü O, hep Allah’ın huzurundadır! Onun önüne geçmek Allah’ın huzurunda cüretkârlık yapmaktır.” diyerek konunun önemini en çarpıcı biçimde açıklamıştır.
Bizler Resulullah’ın çağında yaşamasak da O (s.a.s.) bizim çağımızdadır. Bu sebeple bizim alacağımız ders Allah Resulünün ahkâmının, emirlerinin önüne geçmemektir. Kitap ve sünnetin önüne kendi görüşlerimizi geçirmemektir. Muhabbetullaha ve muhabbet-i Resulullaha muvafık davranmaya gayret etmektir. Ne demişler:
“Edep bir taç imiş nur-i Hüda’dan/Giy ol tacı emin ol her beladan”
Yunus diliyle hitam edersek:
“Ehli diller arasında aradım kıldım talep/Her hüner makbul imiş; illa edep, illa edep”
Meryem Akyüz
Yorumlar