Sümbül Sokak’a Rebiulevvel mevsimi geldi!
Bu ay mevlid-i Nebi üzerinden veladet konusunu düşünelim istedik. Müslümanlar nezdinde kutlu olan bu doğumun üzerimizdeki tesirlerini düşünmeye, bunlar hakkında fikir alışverişinde bulunmaya, iyiye bir yol bulmaya niyetlendik. Peki bu “kutlulama” kim için? Kim neyi, niçin kutluyor? Biraz düşünelim, düşüncenin encamını sizinle de paylaşalım istedik.
Peygamberimizin doğumunu kutladığımızda ne oluyor? Çok kutladığımızda ruhaniyeti memnun oluyor da az kutladığımızda bundan mahzun mu oluyor? Cevap belli, Peygamber Efendimiz’e duyulan muhabbet onun zatı açısından bir itminan noktası değil bize bakan yönüyle bir necat vesilesidir.
İnsan cisminin yanında bir ruh ve kalbe sahiptir, ruhunu ve kalbini Allah’a yakınlaştırmasıyla kemal bulur. İnsan madden acıktığı gibi manen de acıkır ve bu süreğendir. Burada ruhun muhabbet-i resulullah ve ittiba-i sünnet ile doyurulması, yoğurulması kalbin genişlemesine, muhabbetullahın neşv ü nema bulmasına ve içine “Rabbin sığmasına” makam olacak bir hale evrilmesine vesile olur. Kendisine Resulullah ile Allah’a gidecek bir yol bulan kulun manen yükselişi de bu noktada başlar. Buna kulun miracı deriz.
Hepimizin miracı farklı zamanlarda, farklı şekillerde vuku bulabilir fakat bu urucun gerçekleşmesinin imkan ve tabiri caizse zemini olan Resulullah Efendimiz’in varlığının vazgeçilmezliği daimidir.
Rebiulevvel ayında Resullullah’a duyulan muhabbetin izharının artması, bu ayda O’nun kutlu doğumunun mevlidler, salat ve selamlar ile çokça dile getirilmesi bizim Allah’a olan şükrümüzün de bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü biz varlık sahasında Resulullah ile Allah’ı bulur, Resulullah’a yakınlığımız ile Allah’a en yakın mesafede bulunur, Resulullah ile öğrenir ve onu taklid etme gayretiyle sevilecek fiiller üzerine bulunuruz. Onun dünyayı şereflendirdiği günü anmamak, bu günün berekatından feyizyab olmak isteyen gönüller ile bir araya gelmemek şaşılacak bir iş değil de nedir?
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı sevmek Resulullah’a itaate bağlanmış, ona itaat etmenin Allah’a itaat olduğu buyrulmuştur. İman ve itaatin Müslümanlar için süreklidir ve bunun muhabbetsiz olmayacağı bu sayede zihnimizce de anlaşılır. Çünkü insan sevmediği bir işte sebatkar olamaz.
Resulullah Efendimiz’e olan muhabbet ve bağlılık Müslüman zihnin mahfazası, manevi ihtiyaçlarının giderildiği bir kevser şarabıdır.
Muhabbet-i Resulullah; kulu, ilahi aşkı kendisinde toplamasıyla değil ilahi aşka taşımasıyla uruc ettirir. Din dairesine dahil olan Müslümanın ilk karşılaştığı zat Peygamber Efendimiz olduğu gibi istikamet üzere olduğu müddetçe son karşılacağı zat da O (s.a.s.) olacaktır. Kulun evvelinden ahirine Resulullah’tan duyacakları değişmeyecektir. Ancak aşk ile sırat-ı müstakimde sebat gösteren aşıkların halinin baştaki ile aynı olmayacağı malumdur.
Muhabbetin araladığı kapı muhabbetullah ve muhabbet-i resullullaha yol buldukça bildikleri, gördükleri belki olduklarına dönüşecek; ilme’l-yakin öğrenilenler belki hakka’l-yakin ve ayne’l-yakin kavranmaya imkan bulacaktır.
Muhammed’dir cemâl-i Hakk’a mir’ât
Muhammed’den göründü kendi bizzat
Muhammed’den vücûda geldi ekvân
Muhammed râî vü mer’î vü mir’ât
Göründü çün sıfât-ı bî-çün iken ol
Nice derk ide derrâk ânı heyhât
Muhammed şerhidir enfüs ü âfâk
Anı cümle beyân eyler rivâyât
Sezayî cem’ olur Ahmed’de cümle
Ne kim vardır bidâyât ü nihâyât
Resulullah aşıkları, yolun sebatkarları, ilmiyle arifler böyle görüp böyle demişler. Niyazımız odur ki okudukça kalbi bir kavrayışa dönüşsün, sokağın müdavimleri de bu halkaya dahil olsunlar.
Veladet mevsiminde de Sokak’ta buluşalım.
Yorumlar