Sümbül Sokak

Hüzün Bize Nasıl Yakışır?

1

Yüz kere on veya on kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir fazla olan

Bin, çoğu kereler kendinden ziyade sayılamayan bir çokluğu ifade ederken çıkar karşımıza. Bin kere söylemek, binde bir gelmek, bin türlü olmak, bin pişmanlık ya da nicesi. Her bir halinde sayılamayan bu çokluk bugün sokakta misafir. Bin bir emekle vücuda gelen Sümbül Sokak, bininci yazısında sizlerle buluştu.

Zilhiccenin kutlu on gününü ve Kurban bayramını geride bırakmanın hem sevinci hem de burukluğu içindeyken muharrem ayı, ihtiramı ile kalplerimizi değerli kılmak üzere geliverdi. Bu vesile ile yeni bir hicri yılı umutla ve dua ile karşıladığımız bir zamanda, gönüllerimiz Gazze, Doğu Türkistan ve nice ümmet toprağı için yanarken doğan bu yazı her birimizin içine ferahlık versin isteriz.

لي خمسة أطفي بها حر الوباء الحاطمة المصطفى والمرتضى وابناهما والفاطمة

Lî hamsetün utfî bihâ harre’l-vebâi’l-hâtıme
El-Mustafâ ve’l-Murtezâ ve’bnâhümâ ve’l-Fâtıma

“İnsanı içerden ve dışardan yakıp kavuran veba ateşi geldiğinde onu söndürecek beş şey vardır. Mustafa (s.a.s), Ali (r.a.), Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Fatıma (r.a.)”

Kapak fotoğrafında gördüğümüz, Abdülkadir Geylani hazretlerine ait olan bu beyit, kurtuluşun ancak Efendimiz (s.a.s.) ve onun ehli ile olacağını bilenler tarafından, maddi ve manevi her türlü yangından, ateşten korunmak için okunur ve yazılır, haneler bu vesile ile sekinete kavuşurmuş. Bu emniyet ve güven hissinin nasıl hasıl olduğu belki bizim için bugün çok da anlaşılır değil fakat yıllardır süren bir işgalin altında, “Biz bu dünyanın insanı değiliz, bizim ahiretimiz var, biz Allah’tan razıyız.” diyerek elindeki işi yapmaya devam eden, olan bitene nasıl dayandığını anlayamadığımız Gazzeli annenin gözlerindeki huzurun kaynağı elbette burası.

“Allah’ım aldırmam çektiklerime, yeter ki uğradığım senin gazabın olmasın. Fakat, Senin af ve mağfiretin, benim için, gazabından daha geniş ve engindir. Allah’ım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzene koyan ilâhî nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Güç de kuvvet de senindir, senin elindedir!” (İbn Hişâm, Sîre, II, 61-62)

Akıllı ve ölümlü bir varlık olan insan, Allah ile kavilleşerek dünya hayatına doğarken, O’ndan (c.c.) ayrılmanın ateşini ve hüznünü de yanında getirdi. Bunların devası ise elbette alemlere rahmet olan, ümmeti olmakla şeref bulduğumuz Efendimiz aleyhisselamdı. Hayatı, mutluluğa koşmak ve mutsuzluktan kaçmak arasında yaşadığımız zamanlarda belki de hatırımızdan çıkıveren bu bilgiyi tazelemek için şimdiden daha uygun bir zamanın olmadığını her gün görüyoruz.

Modern insan her yarası sarılsın, her eksiği giderilsin, her günü hazza boğulsun diye beklerken inanan bir insan için selim ve sağlam bir kalbi inşa etmenin yolunun bu olmadığı hemen anlaşılıyor. Biliyoruz ki Efendimiz hayat-ı saadetinde hiç bir zaman hüznü ötelemez ve yok saymaz, mutadı olduğu üzere ondan Allah’a sığınırdı. Bu bağlamda hüzün mümin için patalojik bir bozukluktan ziyade muhasebeye davet ediciliği ile bilinen harekete geçirici bir duyguydu.

Kurretü’l-ayn-i Habib-i Kibriyâ’sın ya Hüseyn
Nûr-i çeşm-i şah-ı merdan Mürtezâ’sın yâ Hüseyn

Hem ciğerpare-i Zehrâ, Fatıma Hayrünnisâ
Ehl-i beyt-i müctebâ al-i abâ’sın yâ Hüseyn

Sana gülle dokunan ümmid eder mi mağfiret
Gonca-i gülşen seray-i Mustafa’sın yâ Hüseyn

Ehl-i mahşer dest-i Hayder’den içerken kevseri
Sen susuzlukla şehid-i Kerbela’sın yâ Hüseyn

Dünyayı sık sık kendimize ait ve mutluluk kaynağımız olacak bir yer haline getirmeye çalışsak da, burası alemler kendisi için yaratılan ve Kevser’in sahibi olan Efendimiz’in göz bebeği olan Hz. Hüseyin’in susuzlukla şehit edildiği bir yer. Hal böyle iken yapacağımız tek şey belki de kalbimizdeki hüzne sahip çıkmak ve onun desteği ve öğreticiliği ile yolda kalmak, güzelliği sahibinden istemek ve verdiğinden razı olmaya gayret etmektir.

Ehl-i aşka bir belâ zindânıdır bu mâsivâ
Mekke’den Kûfe’ye azmetdi Hüseyn âl-i abâ

Bu kazâya hem rızâ vermişdi nûr-i Fâtımâ
Eylemez aslâ tegayyür çünki takdîr-i Hudâ

Hz. Hüseyin efendimiz ailesi ile birlikte Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktığında Hak’tan razıydı. Derdi haktan ayrılmamak olan, bu derdin hüznünü zevkle yaşamayı bilen, ehli beytin yolu sıra yürüyen müminler, bugün biz bu dünyanın insanı değiliz cümlesini işte böyle rahatça kuruveriyorlar.

Bizlerde en azından bu yolda kendi kendimizi onaracak bir çabanın içinde olmak adına yeniden ve daima,

Sokak‘ta buluşalım.

**beyitlerin üzerine tıklayarak bestelerini dinleyebilirsiniz**

Lâle, Bir Öz Evlat

Önceki içerik

En Bilinen Aşure Tarifi

Sonraki içerik

1 Yorum

  1. Elinize sağlık çok güzel olmuş. Bestelerin üzerine basınca musikiyi dinlemek de pek hoş.

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir