Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa hakkā lâle
Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle
İzzet Ali Paşa
(Lâle gerçekten Celâl isminin mazharı olmasaydı, bu kadar yüce bir rütbeyi bulamazdı.)
Allah Teala dünya sahnesinde bizleri diğer canlılarla iş birliği halinde yaratmıştır. Bizlerin bitkilerle olan yakınlığı tesadüfi diyemeyeceğimiz kadar aşikardır. Eski çağlardan beri insanlar bitkileri hep sevmiş, onlarla bağ kurup kendilerine göre anlamlar yüklemiştir. Bu sevgi çiçekte, toprakta, suda, ağaçta yaratıcıyı görmesine ve O’nu zikretmesine vesile olmuştur. Bitkiler her birimizin gönlüne aşkın tohumlarını serpmiştir adeta.
İşte bu bitkilerden biri olan lâle topraklarımızda en çok sevilen ve adından çokça bahsedilen çiçeklerden biridir. Lâle sadece yetiştirilmekle kalınmamış, mana ve motif olarak da neredeyse hayatımızın her alanına dahil olmuştur. Saraylardan camilere, medreselerden çeşmelere, edebiyata, sanata, kumaşa hatta mezar taşlarına kadar birçok alan lale motifleriyle bezenmiştir. Lâle bahçeleri anlamına gelen lâlezarlar, saray ve konakların en gözde yerleri olmuştur. Kültürümüz ile lâle adeta iç içe geçmiştir. Ayrıca lâlenin tevhid inancı ile ilgili bir bağı da vardır. Lâlenin gövdesinin dallanmayıp gök kubbeye doğru tek bir sap ile uzaması ve bir çiçek vermesi onun tevhidin sembollerinden biri olarak anılmasına vesile olmuştur.
Yine edebiyatımızda lâle, hilâl ve Allah (c.c.) lafızlarının ebced değerinin aynı olmasından dolayı kültürümüzde lâleye ayrı bir değer verilmiştir. Hilâl, lâle ve Allah lafzının ebced hesabıyla değeri aynı sayıya (66) tekabül etmektedir. Bu da mana düzeyinde ortaklaşan bir anlatının zeminini oluşturmuştur.
Lalenin anavatanının Orta Asya olduğu ve Türkler tarafından Anadolu’ya getirildiği bilinmektedir. Anadolu’da 12. yüzyıldan itibaren el sanatlarındaki süslemelerde kullanılan laleyi şiirlerinde kullanan ilk şair Mevlana Celaleddin-i Rumi olmuştur.
“Ey Gönül! Cânına üflenen nefhayla yan da kavrul! Amma lâle gibi ol ki, hâlinden sadece “yâr” haberdâr olsun.”
Hz. Mevlana
Osmanlı İmparatorluğu’nda bir döneme adını da vermiş olan lale en parlak dönemini 16-18. yüzyıllar arasında yaşamıştır. İstanbul’un fethiyle lale İstanbullu oldu, Fatih’in elinden laleler suya düştü, ebru oldu.
Lâle (Tulipa L.) zambakgiller ailesinden (liliaceae) soğanlı, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Günümüzde 5544 çeşit lale türü mevcuttur. Bunlardan ancak 20 çeşidin ticari değeri vardır. İlkbaharın aranan simalarından olan laleyi biraz daha yakından tanıyalım.
Toprak: Lale; tınlı, geçirgen, humusça zengin, su tutma kabiliyeti iyi, verimli toprakları sever ama diğer toprak tiplerinde de yetiştirilebilir. Çok seçici değildir.
Dikim zamanı: Eylül–Kasım ayları arasında dikimi yapılır. Dikimler soğanın sivri ucu yukarı bakacak şekilde, kendi hacminin en az iki misli derinliğe yapılmalıdır.
Sıcaklık: Lale bir ev bitkisi değildir. Kış soğuğunda toprak altında yavaş bir köklenme süreci yaşamayan laleler baharda çiçek açmaz. Çiçeklerini açtığı zaman hava sıcaklığı 15-20 derece olmalıdır. Çiçekler 5-10 derecede açmaz ve istediği sıcaklığa ulaşamazsa bazı günleri taç yapraklarını kapalı olarak geçirdiğini gözlemleyebilirsiniz.
Sulama: Lâle soğanı sonbaharda dikildiği için toprakta kaldığı devre yağışlı zamana rastlar. Soğanların çiçeklenmeye başlamalarına kadar olan süre boyunca yağacak olan kış ve ilkbahar yağmurları su ihtiyacını giderecektir. Ancak yetiştirilen yer yağış almıyor ise kışın toprak kuru kalmayacak şekilde lale soğanının veya büyüdüğünde çiçeğinin belirli aralıklarla sulanması gerekir.
Işık ve rüzgâr: Lâle tam güneş alan ve rüzgârdan korunaklı yerlere dikilmelidir. Çok güneşli ortamda, çiçeklerin ömrü kısalır; çok gölgede ise çiçek sayısı az olur. Fazla rüzgârın, hem bitki hem de çiçekler için olumsuz etkisi olduğundan bu yerlere dikim yapmaktan özellikle kaçınılmalıdır.
Üretim: Lâlede çiçek üretimi için kullanılan soğanlar en az 10 cm çevre uzunluğuna sahip olmalıdır. Soğanın iriliği ile çiçeğin büyüklüğü arasında bir doğru orantı vardır. Ana bitkinin yapraklarının sararıp solması topraktan söküm zamanının geldiğini gösterir. Soğanlar sökülerek diplerinde oluşan yavru soğanlar anneyle bağlantı yerinden her ikisine de zarar verilmeyecek şekilde orta bir nokta bulunarak keskin bir bıçakla kesilir. Anneden ayrılan yavrular büyülüklerine göre ertesi yılın çiçekli bitkilerini oluşturur.
İstanbul’un simgesi haline gelen laleyi günümüzde başkaları sahiplenedursun kökleri ve ruhuyla ilelebet bu toprakların öz evladı kalacaktır.
Çok güzel bir yazı kaleme almışsınız ellerinize sağlık tebrikler👏👏👏