Ihlamurların (Tilia sp.) çiçek açma vakti yakındır. Biz de önden bir hazırlık yapmak niyetiyle, gelin şöyle bir ıhlamura yönelelim.
Kahverengimsi kızıl devasa bir gövde… Belki yüz, belki de beş yüz yıldır kök salmaya devam ediyor. Haziranın gelmesiyle yüreği andıran genellikle dişli, geniş yuvarlak ayalı yaprakları dalların her bir yanını sarıp sarmalıyor. Sarımsı beyaz her bir çiçek üçer beşer bir araya gelip çiçek kurulları dediğimiz öbek öbek ıhlamur çiçeklerini oluşturuyor.
İşte bu zamanda şifa bir koku olarak hissedilir hale geliyor sokaklarda. Kendine has mayhoş kokusu “ben buradayım” deyip sanki kainatta koca bir demlik ıhlamur kaynatılmış gibi her rüzgarda burnumuza geliveriyor. İşte doğadan insana, kokularla tedavinin en görünür hali!
Ihlamurun birçok çeşidi bulunuyor. Bunlardan bazılarının kurutulmuş çiçekleri ve yaprakları tedavide kullanılmaktadır. Birçoğumuzun kullanıp aşina olduğu bir bitki. Soğuk algınlığı, nezle gibi rahatsızlıklarda ilk başvurduğumuz seçeneklerdendir. Gerçekten de ıhlamurun içindeki müsilaj, saponin ve uçucu yağın bronş yumuşatıcı, bağışıklık sistemi destekleyici hatta sinir sistemi üzerine olumlu etkileri olduğu yapılan çalışmalarda belirtilmiştir. Ve ıhlamuru demlediğinizde çayının kıvamlı bir yapıda olduğunu farkedersiniz. Bu içerisinde yüksek oranda müsilaj içerdiğini göstermektedir.
Peki ya ıhlamuru kaynatalım mı demleyelim mi? Aslında belki de birçoğumuzun evinde bir demlikte kaynatılıp tekrar tekrar içmek keyifli bir gelenektir. Evde bir ıhlamur demlendi mi, kokusuyla ve haşmetiyle konuşmaya başlar. O demlendikçe ev şifa kokar. Bu noktada şunu eklemem gerek ki ıhlamurun içeriğindeki maddelerden yüksek derecede yararlanabilmek için onu demlemeyi tercih etmeliyiz. Bir tutam çiçek ve yaprakları bir bardak kaynamış suyun içerisine atıp demlenir ve süzülür. Gün içerisinde ise her seferinde taze hazırlamak önemlidir. Bilhassa demlenmeye başladığı anda mis kokusu yayılmaya başlar. Anlarız ki uçucu yağı devreye girmeye başlamıştır ve bundan faydalanmak isteyenler de üzerini bir kapakla kapatıp yararlanabilirler.
Sulak arazileri, nemli humuslu toprakları seviyor ıhlamur. Karadeniz’de, Anadolu’nun kuzey kesimlerinde yetişmesi de bundandır. Bu bitkiyi toplamak için kuru bir havanın öğle vakitleri tercih edilmelidir. Ağacın çiçekleri açmaya başladığında ve bunu seyreden birkaç gün içerisinde toplayıp pamuklu bezlerin üzerinde gölgede kurutulmalıdır. Tabii ki de bir kısmını taze taze içmek için mutfağa ayırmak güzel olacaktır.
Yaşını başını almış bir ıhlamur bir evin balkonuna avuçlarını açıyorken, bir tanesinin altına masalar kurulup sohbetler ediliyor, belki de yıllar sürecek olan yoldaşlıklar bir ıhlamur ağacının altında başlıyordur; aynı ıhlamur gibi devletleri, toplumları, değişen iklimi aşıp giden canlılıkla. Kimisinin buluşma meskenidir bir ıhlamur, kimisinin de zaman kavramıdır. Şairin de dediği gibi;
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Nasibi varsa yüzyıllar sonrasına bir ıhlamur bırakmak istiyorsanız şimdi tam sırası. Elimizdeki fideyi bir evin bahçesine, bir parka, bir şehrin orta yerine, sulak bir yaylaya ekelim. Kim bilir o minicik fide kök salıp yetişirken; gölgesinde, yıllarca yaptığı hayırlarla gönüllere dokunacak; belki de onun heybetli gölgesi altında bir çocuk top sektirecektir. Belki de sözleri tesirli bir şair, dallarına yuvasını kuran bir güvercin ve hikmetli bir alim yetişir gölgesinde. Olur mu olur, ne zaman diye sormayın, biliyorsunuz: “Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” 🙂
Beş yıl önce bir ıhlamur ağacı diktik. Hala gözüne bakıyoruz büyüsün de bir tanecik yaprak versin diye. “ıhlamurlar çiçek açtığı zaman”
öylesine kıymetli değil mi, güzel yüreğinize sağlık 🌱