İyilik (الْبِرَّ), yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; (Allah’ın rızâsını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar; namazı kılar, zekâtı verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır. (Bakara, 2/177)
Bir rivayete göre, Ashab-ı Kiram’dan bazı kişiler bir gün Resulullah Efendimiz’e “İyilik Nedir?” diye sormuşlar, Efendimiz de bu ayet-i kerime ile cevap vermiştir: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir.” Âyet-i kerimede yön belirtilmesinin sebebi kaynaklarda şu şekilde açıklanmaktadır:
Hz. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikten yaklaşık 17 ay kadar sonra, o zamana kadar Mescid-i Aksa olan kıble yönü, nazil olan bir ayet-i kerime ile Mescid-i Haram olan Kabe-i Muazzama’ya çevrilmiştir. Bunun üzerine sahabe bu konuyla çok fazla meşgul olmuş, yanlış bir şey yapmaktan çekinen sahabe efendilerimiz kıble yönü değişikliği üzerine titizlenmişlerdir.
Ebu Zerr’den nakledilen bir rivayete göre yine bir gün Resulullah Efendimiz’e “İyilik Nedir?” diye sorulan sorunun cevabında, Allah Teâlâ’nın Efendimiz aracılığıyla ince nüktelerle ilim öğretme metodunu görmekteyiz. Bu ayeti kerime ile öncelikle “iyiliğin ne olmadığını” anlatan Sevgili Efendimiz, sahabenin tartışageldikleri bir mevzuya da ayet aracılığıyla netlik kazandırmıştır.
Bazı müfessirler ayet-i kerimeyi incelerken 3 ana başlık altında toplamışlardır. Bu tasnife göre ayette öncelikle inanç sisteminden bahsedilmiş, sonrasında toplum içerisinde dezavantajlı grup olarak adlandırılan bir kesimin sosyolojik ve psikolojik açıdan desteğe ihtiyaçları olduklarından söz etmiş ve asıl iyiliğin onlarla olan iletişim şeklimiz, yardımlaşma ve infak olduğu mevzusuna değinilmiştir. Üçüncü mesele olarak takva ve iyilik sahibi Müslümanların önemli bir özelliğinden de söz edilmiştir; onlar, konuştuğunda doğru konuşan, sözlerine sadık, emin ve güvenilir vasfını taşıyan kimseler olması sebebiyle erdemlidirler.
Fahreddin Râzî Mefâtîhu’l-Gayb isimli tefsirinde âyeti açıklarken ‘birr’ kelimesini, “bütün saygı ifade eden davranışları, itaatleri ve insanı Allah’a yaklaştıran hayırlı işleri içine alan bir kelime” şeklinde değerlendirmiştir.
İsmâil Hakkı Bursevî ise Rûhu’l-Beyân adlı tefsirinde iyilik kavramının hayat bulmasını açıklarken şu hususlara dikkatimizi çeker:
- Asıl iyilik ahiret gününe, yâni öldükten sonra tekrar dirilip amellerin karşılığının verileceği bir günün muhakkak geleceğine ve o günde vuku hâdiselere inanan kimselerin iyiliğidir.
- Gerçek iyilik, meleklerin, vahyin getirilmesi ve kitapların indirilmesi husûsunda Allah ile peygamberi arasında aracılık eden Allah yanında şerefli bir yere sahip olan kullar olduklarına ve bunların Allah’ın çocukları olmayıp erkeklik ve dişiliklerinin bulunmadığına inanan kimselerin iyiliğidir.
- Asıl iyilik sahipleri, Allah’ın indirdiği ilâhi kitaplara inanırlar.
- Asıl iyilik sahipleri bütün peygamberlere, onların Hak tarafından halka gönderilip Allah’ın emir ve tehditlerini, vâd ve vaîdlerini ve kendilerine vahyedilen bütün haberleri doğru olarak insanlara tebliğ ettiklerine inanırlar.
- Yine asıl iyilik o kimsenin iyiliğidir ki, sevdiği maldan Allah rızası için yakın akrabaya harcar.
Âyette ‘yakın akraba’, sadakaya en lâyık kimseler oldukları için ilk olarak zikredilmiştir. Bu hususta Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.) “Herhangi bir Müslümana verdiğin sadaka tek sadakadır. Fakat yakın akrabana verdiğin bir sadaka iki sadaka yerine geçer. Bunlardan birisi sadaka, diğeri ise sıla-i rahîmdir.” buyurmuştur. Başka bir hadis-i şerifte de: “En faziletli sadaka, kindar, geçimsiz ve yakın akrabaya verilen sadakadır.” buyurarak sadakanın ilk önce akrabalık bağı olan yakınlara verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
- Yine asıl iyilik yetimlere harcayanın iyiliğidir. Husûsiyle onların fakirlerine verenin iyiliğidir.
- Gerçek iyilik malından uzak kalmış yolculara harcayanın iyiliğidir.
- Gerçek iyilik eden dilencilere harcayanın iyiliğidir. Çünkü zaruret ve ihtiyaç bunları dilenmeye mecbur etmiştir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “At üzerinde gelse bile, dilenciye vermek gerekir.”
Sa’di (k.s) der ki:
Haktan başkasının kapısında isteyici değilsin.
Öyleyse hâline şükrederek kapına geleni geri çevirme!
- İşte sayılan bu yerlere, Allah’ın isteği doğrultusunda para ve mal dağıtmak iyiliğin ta kendisidir.
- Yine gerçek iyilik, o farz olan namazları dosdoğru kılanların iyiliğidir. İyilik sahibi zekâtını da tastamam verir.
- Gerçek iyilik sahipleri emirleri yapma, yasaklardan kaçınma ve adakları yerine getirme husûsunda Allah Teâlâ ile aralarındaki ahidleri îfâ ederler. İnsanlara karşı da gerektiği şekilde davranırlar: ‘Söz verince yerine getirirler. Yemin edince veya adak adayınca gereğini yaparlar. Konuştuklarında doğruyu söylerler. Kendilerine verilen emaneti yerine teslim ederler.
- Gerçek iyilik sahipleri, fakirlik ve şiddet anlarında, hastalık ve belâ karşısında ve savaş zamanlarında sabrederler.
İşte âyet-i kerimede belirtilen sıfatlarla muttasıf olanlar dinde, Hakk’a uymada ve iyiliği araştırmada doğruluk sahibi kimselerdir.
Tabi burada şöyle bir husus ortaya çıkıyor, iyiyi anlatan tanımların içerisinde geçen ‘sabır’, ‘emanet’ gibi kavramlarda kendi içlerinde incelenmeli ki iyiliği hakkı ile anlamak nasip olsun.
Merve Tombuloğlu
Yorumlar