“Kitapta yeri olmak” diye bir deyim vardır. Genelde kötü bir fiille karşılaştığımızda, haksızlığa uğradığımızda, zulme maruz kaldığımızda “Bunun hangi kitapta yeri var!” deyiveririz. Geçmişten günümüze şöyle bir baktığımızda bir milletin hayat damarı, kültürel mirası olan kütüphane ve arşivler her daim tahrip edile görmüş. Bu tahribatın hiçbir kitapta yeri olmasa gerek.
Tahrip edilen birçok kütüphane örneği mevcut maalesef! Bu tahriplerden biri de 1 Mart 1992-14 Aralık 1995 tarihleri arasında Sırpların Bosna Soykırımı esnasında gerçekleşmiş. Yıl dönümlerinde daha çok, insanların uğradığı soykırım gündeme getirilir. Oysa sadece insanlar katledilmemiştir, Bosna’nın tarihi de yok edilmiştir. 1890’larda inşa edilmiş olan Bosna’nın Ulusal ve Üniversite Kütüphanesi 25 Ağustos 1992’de top ateşine tutularak hunharca yakılmıştır. Bu yangında 155 bini nadir ve yazma eser olmak üzere 1,5 milyon ciltlik bir koleksiyonun kasten tahribinden bahsedilir. Bir milletin geleceğe ışık tutacak olan mazisi maalesef yok edilmiştir. Yanan binadaki kitapları kurtarabilmek için kütüphanecilerin ve vatandaşların gösterdiği olağanüstü direnç neticesinde sadece birkaç değerli kitap kurtarılabilmiş. Verdiğimiz tarihlere dikkat ederseniz birkaç asır öncesinden bahsetmiyoruz, çok yakın bir geçmiş!
Mayıs 2016 tarihinde katıldığım Bosna turunda, günümüzde müzeye çevrilmiş olan bu kütüphaneyi ziyaret etme fırsatı da bulmuştuk. Bahsi geçen kütüphane, bir nehrin kenarına inşa edilmiş. Önünden araçlar geçmekte. Gişe görevlisinden biletimizi alarak içeriye girdiğimizde bizi boş bir avlu karşıladı. Avlunun etrafında tuval üzerinde yakılan kütüphanenin fotoğrafları sergilenmekte. Sadece fotoğraflara bakarak bile dehşetin boyutlarını görebilirsiniz. Yakılan bina aslına uygun olarak inşa edilmiş ancak giden eserlerin artık yerlerine gelmesi maalesef mümkün değil. Tahrip edilen sadece kitap ve onun hammaddesi ağaç değil; bir milletin hafızası silindi, tarih katledildi, medeniyet yerle bir edildi. Söyleyecek söz çok lakin elimizden ah vah etmekten başka da bir şey gelmiyor. Zira günümüze geldiğimizde Suriye örneği ortada, ne tahripler yapıldı kim bilir. Tarihî camiler, eserler, kütüphaneler, türbeler maalesef medeni olduklarını iddia eden barbarlar ve kuklaları tarafından yakılıp yıkılarak İslam medeniyeti yok edilmek istenmekte. Nasıl bir medeniyete sahibiz ki ilk hücum edilen yerlerin başında kütüphaneler, arşivler, türbeler, tarihî eserler geliyor. Mehmet Akif Ersoy’un yakarışına kulak verecek olursak şöyle der:
Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin yoksa felâhı!
Nur istiyoruz… Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık!” diyoruz… Boğmaya kan gönderiyorsun!
…
Velhasıl, biz yine karamsar olmayalım, şerrin arkasından inşallah bir hayır doğacaktır, bir şahlanış olacaktır düsturuyla ayet-i kerimeye kulak verelim: “Şer gibi görünen şeylerde hayır, hayır gibi görünen şeylerde şer vardır. Allah bilir siz bilemezsiniz.” (Bakara, 2/216)
Yorumlar