Tunay, Kattancula’nın tepesinde dolandığını ona hissettirenin ne olduğunu önce anlayamadı. Altına sığmaya çalıştığı abanın ona neden birden fazla geldiğini, bir öncekinden daha sıcak olmayan gece ayazının aniden bahara döndüğünü kavradığında oğlanın orada olduğunu tahmin etti. Bu sefer oğlanın varlığını anlamak için ışığa ya da tavandan dökülen tozlara ihtiyacı olmamıştı.
“Sinsi! O sefil dalaverelerini benim üzerimden çek”, dedi Tunay. Ses etmese oğlanın konuşmadan gideceğini hissediyordu.
“Kattancula,” dedi oğlan bezginlikle. “Alçin insanlara kötü ad vermekten hoşlandığını söylemişti.”
“İnsanlara hak ettiklerini veriyorum”, dedi Tunay. “Sen de yenisini hak etmediğin sürece benim gözümde Sinsi’sin.”
“Sana ne diyorlar peki?”
“Ben yokken ne dediklerini bilmem. Çünkü daha kimse yüzüme söylemeye cesaret edemedi”, dedi Tunay alayla.
Tunay tekrar abanın sıcaklığına ihtiyaç duymaya başladığında oğlanın az önce her ne yapıyorduysa bıraktığını anladı. Şaman, kam, otacı ya da gözbağcı; oğlan her neyse, Boday dediği heriften gizli ona yardım etmeye çalışıyordu. Bu kadar iyimser olma kızım, diye kendini azarladı. Muhtemelen danışıklı dövüştü ve Boday’ın oğlanın yaptıklarından haberi vardı.
“Boday yine mi değirmenden ayrıldı?”
“Uyudu.”
“Alçin de uyudu mu?” Oğlanın bu sefer kaçıp gitmeyeceğini, gelip tam olarak başının üzerine oturmasından anladı.
“Uyumadı.”
“İyi mi?”
Alçin’in ansızın atının üstündeyken ya da ateş başındayken kendinden geçip düşle uyanıklık arasında sıkıştığında içine girdiği hastalık nöbetlerini biliyorlar mıydı? Nöbetlere göre iyi mi yoksa kötüsü mü karar veremediği uykusunda etrafta gezmesine ne demeliydi? Tunay kızı kaç kere bağlamıştı fakat işe yaramıyordu. Derin derin uyusun ve ortalıklarda dolanmasın diye otacının verdiği şerbetçi otunu Alçin’e gizlice içirdiğinde bile bazen sabahları uyandığında onu yanında bulamadığı olmuştu. Bunu önlemek için nasıl tedbirler alıyorlardı? Zihninde ardı ardına sıraladığı soruları kendisine sakladı. Ancak tüm korkularını silip süpüren yeni bir tane aklına düştüğünde o kadar sessiz kalamadı.
“Bizi kaçırmanız bir rastlantı mıydı?”
“Yanlış soru.”
Tunay Oğlanın sesinde ilk defa bir canlılık sezdi.
“O gün suyun kenarından geçip de size yardım eden herhangi birini de böyle alıkoyacak mıydınız? İki yalnız kız yerine iki savaşçı adam olsaydık ne yapacaktınız?”
“Sorman gereken, sizin su kenarına gelmeniz bir rastlantı mıydı?”
Tunay suya çekilişini, sonra geri dönmek istemesini ama nedense dönememesini hatta değirmene gelene kadar sürekli bir çelişki içinde hissetmesini ancak o anda oğlanın sorusuyla anlamlandırabildi. Kasti olarak suya yönlendirilmişlerdi. Herhangi bir yolcu değil özellikle onlar için pusu kurmuşlar ve o da bu tuzağa çok kolay bir şekilde düşmüştü.
Yorumlar