O günden sonra reyhan kokusu da değişti. Çok suladık diplerini. Çapaladık. Hiç eskisi gibi kokmadı reyhanlar. Çok susadık. Bir bardak su içebilseydik değişecekti her şey. Toprak küpler su ile dolu. Yok mu bir bardak su veren reyhan kokulu. Bazı kişiler geliyor aklıma. Yüzler, gözler, suratlar, suratsızlar, iki yüzlüler, çok sözlüler, hırsızlar, haramiler, büyücüler, caniler, ayakta alkışlanan firavunlar, küffara alkış tutanlar ve mazlumlar. En çok da mazlumlar…
Bir rock starın, şarkının en hızlı yerinde tüm sınırlarını aşıp şah damarını patlatırcasına sesini hayranlarına sunması gerekir ya öyle haykırmak geliyor içimden. Sanki kafa sesim yükselince dünya beni duyacakmış gibi. Sanki benim sesim gür çıkınca mazlumları dünya görecekmiş gibi. O zaman reyhan yine eskisi gibi kokacakmış, toprak yine bereketlenecekmiş. Öyle zannediyorum.
Peygamber goncaları bir bardak su içebilseydi, dünya yine de kerb ü belaya bulanır mıydı? “Hüseyin bendendir! Ben de Hüseyin’denim. Allah’ı seven Hüseyin’i sever! Hüseyin, torunlardan bir torundur!” buyuran peygambere karşı gelir miydi? Oysa ki; Siyah, yemen işi bürdenin altına saklamıştın cennetlik gençlerin seyyidlerini. Ehli Beytim demiştin. Caniler orada da buldular onları. Kanlarına girdiler. İşte o zaman değişti kızıl tûrab. Peki sen nasıl dayandın Ey Nebi?
Şair soruyordu okurlarına; Kardeşim demek yetiyor mu? Habil misin Kabil misin diye sormuyorlar mı adama? Sen kimsin? Ben kimim? Onlar kim?
Uyudun ve uyandın. Cebrail, mübarek avuçlarına bırakıverdi haberi. Peygamber yüreğin nasıl kaldırdı dökülen kızıl turâbı. Haber sessiz bir testinin içinde gerçekleşeceği zamanını bekledi. Yıllar geldi geçti. Sonra testiden süzüldü kana bulanmış toprak. Kerbela toprağına reyhan düştü. Anladılar ki Hüseyin, Babil toprağına ekildi. O günden beri durmadı zalimin zulmü. Mendiller yetmedi mazlumun gözyaşlarını silmeye. İhanet kol gezer oldu. Arkandayız deyip de zalime boyun eğip sözünü yutanlar, ardına bile bakmayıp gidenler o günden sonra çoğaldı. Babil, Habil’e sır oldu. Hüseyin’e kızıl turâb.
Ulu sözü dinlemedi Yezid. Atası vasiyet ettiydi halbuki.
“Hüseyin’i kolla! Çünkü o insanların insanlara en sevgilisidir.”
Vurulup düşeceğini bildiği Babil toprağına koştu Hüseyin. Halbuki vazgeçmesi için önünde duranlar çok idi. Ayaklarına kapandılar gitme diye.
“Eğer sen, bugün öldürülüp yok edilecek olursan, yeryüzünün ışığı sönecektir.” dediler. Işıksız kaldık. Bir de reyhansız.
Biz yanındayız, seninleyiz diyenler bir bir dağılınca etrafından yolda kaldı yolda katılan. Hazreti Hüseyin teslimdi. Yezid’e değil. Nurunu tamamlayacak olana.
“Takvası teneşir olan taşkınlık yapmaz” buyurdun. Sonra gittin. Ardında kaldık. Karanlıkta oturduk kaldık. Kala kaldık öylece. Sen gittin, biz kaldık.
Yorumlar